Burada Dur (Burdur Gezi Yazısı)
Bu yazıda, Teke Yarımadası’nın saklı cenneti, çoğu kişinin haritada yerini dahi bilmediği, tarihten
günümüze medeniyetlere beşiklik etmiş ve doğal güzellikleriyle keşfedilmeye
bekleyen Burdur'dan bahsedeceğiz!
Teke Yarımadası’nın batısında yer alan Burdur’un tarihi M.Ö.
8.000 yılına kadar gidiyor. Birçok uygarlığın uğrak yeri olmuş. Osmanlı
döneminde de vilayet statüsünde yer alarak bölge illerinden (Antalya, Isparta,
kısmen Muğla) daha önemli bir konumda bulunmuş. Anadolu’nun Türkleşmeye
başladığı 1071’den sonra Türk boylarının yerleşim yeri haline gelmiştir. Şehrin
yaylalarında o günden bu güne Yörük kültürü halen aynı canlılığıyla devam
etmektedir.
Burdur isminin kökeni bir rivayete dayanır: Türkmen boylarından
Kınalı oymağının ileri gelenleri Burdur’u beğenerek “burada duralım” deyip şehrin
adını verdiği düşünülür. “Polydorion” şehrin eski adıdır. Etimolojisi üzerinde
biraz kalem oynattığınızda: Polydorion/Pulduryon/Puldur/Purdur/Burdur pek
rahatlıkla ses benzerlikleri ve Türkçenin ses değişimleri yakalanabilir. Aynı
benzerlik Sagalassos/ Ağlasun ilçesi için de geçerlidir.
Burdur’un ekonomisi, tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Özellikle
süt ürünleri konusunda ülkemizde önemli bir paya sahiptir. Bunda Yörük
kültürünün etkilerini aramak tesadüf olmaz. Burdur tereyağı, yoğurdu, süzme
yoğurdu ve peyniri özellikle tadılması gereken süt ürünleridir. Yolu Burdur’dan
geçen gezginler süzme
yoğurdun alameti farikasına bir baksınlar, kefiliz.
Yol demişken Burdur’a, İstanbul ve Ankara üzerinden
Afyon-Antalya istikametinde giderek ulaşabilirsiniz. Afyon-Antalya yolu Burdur-Isparta
kavşağında ayrılır. Isparta üzerinden Antalya istikameti doğal güzellikler
açısından keyifli olsa da yüksek rakım ve virajlı yollarıyla pek tercih edilir
değildir. Burdur istikametine döndüğünüzde Antalya ve Muğla yol ayrımları sizi
bekler. Haliyle önemli iki turistik rotanın merkezinde yer alır Burdur. Buna
rağmen yolcu gelip geçilen bir şehir görüntüsü çizmesi saklı cennetlerin de
heba edilmesi anlamına gelir. Şimdi onlardan bahsedelim.
Afyon istikametinden Burdur’a girdiğinizde sağınızda Burdur
Gölü karşılar sizi. Gölün epey çekildiği vakidır ve gözle görülmektedir. Yer altı
sularının bilinçsizce harcanması gölün suyunun çekilme nedenlerinin başında
geliyormuş ki buna bir de küresel ısınmayı eklediğinizde göl, geleceği için alarm
veriyor. Şehir merkezini biraz geçtikten sonra ise, gölün etrafında oteller, kafeler,
mesire alanları göze çarpıyor. Yeşille örülü masmavi bir göl… Serenler Tepesi Tabiat
Parkı’na ulaştığınızda panoramik bir göl ve Burdur manzarasıyla
karşılaşırsınız. Mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden biridir burası. Tarih
meraklıları için de Eski Çarşı’yı ve etrafına dizilmiş evleri ile Bakibey
Konağı’nı salık verebiliriz. Buralar için tarihin ahşap işçiliği ile dokunmuş
yerleri de denilebilir. Burdur, Mehmet Akif Ersoy’un mebusluk yaptığı bir
şehirdir. Mehmet Akif Ersoy Milli Mücadele Kültür Evi ise, yakın tarihe merak
duyanların, içindeki tarihi vesikalardan keyif alacağı bir değere dönüşmüş.
Burdur’un tarihi mekanlarının başında Sagalassos gelir. M.Ö.
3000 ila M.S. 540’a kadar yerleşim yeri olarak kullanılmış, Büyük İskender’in
de uğrak yeri olmuştur. Özellikle 9 bin kişilik amfitiyatro halen seyircisini
bekliyor gibi. Efes Antik Kenti’ni gezmiş biri olarak size aynı değerde bir
kentten bahsettiğimi söylemiş olayım. Gerçekten büyüleyici bir atmosfere sahip,
1.700 metre yükselti üzerine inşa edilmiş ve manzarası bir içim su! Bir
anektoda göre, kazı çalışması yapan işçilerden alınan DNA örnekleri, kazılarda
çıkarılan kemiklerle karşılaştırılmış ve Ağlasunlu işçilerin kökenlerinin Luvi
Uygarlığı’na dayandığı saptanmıştır. Bu da Anadolu'nun bir başka zenginliği olsa
gerektir.
Burdur-Antalya istikametinde solda sizi İnsuyu Mağarası
karşılıyor. Yazın gidecek olursanız üzerinize hırkanızı da alın çünkü içerisi
yaz-kış 18 derece. 40 derece yaz sıcağında klima vazifesi yaptığı gibi
nefesinizin açıldığını da hissediyorsunuz. Rivayet o ki, zamanın birinde içeri
giren bir kişi kaybolmuş ve bir daha çıkamamış. İçine girdiğinizde, bu durumun
olasılık dahilinde olduğunu da düşünmeniz mümkün. Mağaranın etrafında turistik
tesisler kurulmuş. Ailecek ziyaret edilebilecek düzeyde ve güzel bir
gezi olacağı şüphesiz.
Burdur deyince “işte burada dur” denilecek bir yere geldik
şimdi. Salda Gölü, Göller Yöresi’nin starı olmakla kalmayıp turkuaz rengiyle
dünyadaki en güzel göller sıralamasında kendine yer edinmelidir. Bu göl, yörenin
diğer gölleri gibi krater havzası üzerinde oluşmuş. Bakteriyel kökenli beyaz
kayaçlar gölün turkuaz rengine bembeyaz bir hale oluşturmuş. Bu kayaçların
halen oluşumunu sürdürdüğü bu nedenle gölün etrafında turistik tesis vb.
yapılara asla müsaade edilmemesi temennimiz olmaktadır. Son yıllarda turist akınına
uğrayan göl için bakanlığın da gerekli önlemleri alacağını umuyoruz.
Burdur, tarihi ve turistik alanlarıyla çok önem arz ediyor. Bunların yanında mutfağına da değinmek gerekiyor. Yol üstünde gezginlerin dikkatini çeken “Burdur şiş” tabelaları sizi herkes tarafından beğenilmeye namzet damak tadıyla karşılar. Sadece et ve tuz ile yapılan bu köfte/kebap, rahiyası, tadı ile Adana kebaptan hafif ve hazmı kolay bir lezzete dönüşmüş. Üzerine de çok pişmemiş, yumuşak klasik kadayıfı {Bol şerbetlidir.] yemeyi de unutmayın.
Burdur mutfağı olarak akla gelen ikinci yemek “tatar”dır. "Burdur tatarı" deyince baklava dilimi şeklinde kesilmiş 1 cm2 civarında ve yufkadan
birazca kalın erişte akla gelir. Üzerine yoğurt ve sosunu döktüğünüzde mantı tadında
daha hafif bir lezzetle karşılaşırsınız. “Burdur ceviz ezmesi” ise doğal şeker
ve cevizden imal edilmiş. Baklava dilimi büyüklüğünde kesilmiş bir tür
helvadır. Bana çok şekerli gelse de ilk defa tadına bakanlarca çok
beğenildiğine şahidim. Bir de “Gazel/Kazel” denilen böreği vardır ki iç harcı
patates püresi ve kıymayla yapılır. Bu da orijinal bir tat olarak
değerlendirmelidir. Çok beğendiğimi söyleyebilirim. Gene farklı bir tadı olan
jölemsi ve su gibi saydam bir görüntüde az tatlı “pelte” ile yoğun kıvamlı, az
şekerli “Burdur muhallebisi” de tadılmalıdır. Mayasız ekmek olan “Burdur Hamursuz”u lezzet patlamasına aday olup afiyetle yenmelidir.
Meyve ve sebze bu münbit topraklarda farklı bir lezzet olarak karşımıza çıkıyor. Örneğin, yumruk büyüklüğünde kayısıları -Malatyalı dostlarımız gücenmesin ama- son derece leziz ve sululdur. Kanımızca, Burdurlular dahi bu farkı henüz kavramış değiller. Diğer türlü bu kayısılar, uluslar arası bir markaya dönüşebilirdi. Bu coğrafyada vişne, nar ve ayva çok lezzetli. Komşusu Isparta’daki elma ve kirazın namını söylemeye gerek yok, export ürün gamında. Sebze olarak da Burdur, Türkiye’nin fasulye ihtiyacının %40’ını karşılamaktadır. Özellikle, küçük boy ve benekli [tek gözlü] börülcesi “karnıkara”, pilaki için biçilmiş kaftandır.
Burdur’un geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır demiştik. Bir
zamanlar bedelli askerliğin merkezi olan Burdur’da Garnizon, şehrin ekonomisine
bir hayli katkı sağlıyormuş. 2000’li yıllardan sonra asker sayısı azalmış ve
başka bölgelere kaydırılmış. Bunun neticesinde Burdur ekonomisi ciddi zarar
görmüş. Diğer taraftan Antalya’ya göç eden Burdurlular [TÜİK’e 2014’te 70 bin
civarında} Antalya’nın ekonomisine ciddi katkı sağlamış görülüyor. Antalya’da
Konyalılardan sonra ikinci sırada Burdurlu nüfusu bulunuyor. Şehir, ekonomisini
ve iş gücünü Antalya’ya kaydırmış denilebilir.
İklimine gelince, yazları sıcak ve kurak, kışları soğuk İç
Anadolu iklimidir. Burdur ile Antalya arasında Torosların denize
paralel oluşu hava akımının iç bölgelere geçmesine izin vermediği için, iklimin
daha sert ve görece daha az nemli olmasına imkan verir.
Folklorüne sıra geldiğinde, “Serenler Zeybeği” son derece
canlı ve 9/8’lik ritmiyle dinleyenleri ayağa kaldıran müziktir. Aynısını “Teke
Zortlatması” [erkek keçinin zıplamasından esinlenmiş] için de diyebiliriz. Hatta
Guinness için 30 bin Burdurlu stadyumda Sümer Ezgü’nün nameleri eşliğinde
[Burdurludur.] bu dansı etmiş ancak “dansın evrensel olmaması”(?) gerekçesiyle dans, rekorlara dahil edilmemiş.
Burdur denilince aklımıza gelen ünlülerden de bahsedelim. “Köy Romanları”nın en önemli temsilcisi Fakir Baykurt, şair-yazar İbrahim Zeki Burdurlu, gazeteci Mustafa Balbay, sinema sanatçısı Osman Sınav, müzisyen Taner Barlas ve müzisyen Fatih Erkoç'un kökleri bu bereketli topraklarda filizlenip başka diyarlarda açabilmiştir.
Lavanta ve anason esansına eşlik eden tarlaların renk cümbüşüyle, tarihe ve medeniyetlere tanıklık etmiş, mağrur ve mahzun Burdur, doğal güzellikleriyle, gastronomisiyle, ziyadesiyle hak ettiği değeri bizlerden bekliyor.
Yorum Yap