Prof. Dr. Üstün DÖKMEN ile Söyleşi
Sürekli yenilemek. Sürekli seminerler verdiğim için ortalama
2-3 ayda bir yenilik yapmaya fırsat bulurum. Yıl içinde ise bu %60’ı bulur.
Kendini yenilemek, çağı izlemek gerekiyor. Bir iş adamının da zirvede
kalabilmesi için kendisini yenilemesi gerekiyor. Tüm canlılar içiresinde bir
tek insan dünyanın her yerinde yaşayabilir. Çünkü uyum sağlıyor. Moreno’nun
ünlü sorusudur: Who shalve survivor (Yarına kim kalacak)? Yarına özetle uyum
sağlayan kalacak. Bu da değişimin virgül değişimin sürekli müşterisi olmak
demektir. Uyum sağlamak demek, kendi şahsi değerlerinden taviz vermek demek
değildir. Köle efendisine uyum sağlıyordu. Kendi değerlerinden taviz vermeden
şartlarla uzlaşmak uyum sağlamaktır. “Var Olmak Uzlaşmak Gelişmek” adlı
kitabımda şunu dedim: Uyum tek yönlüdür. Uyumlaşmak da çift yönlüdür. Uyumlaşma
olmalıdır. Selamlaşma gibi … Fabrikaya 3 kişi aldık. Bu 3 kişi 5000 kişilik
fabrikanın kurallarına uyum sağlayacak ama o 5000 kişi yeni gelen 3 kişiye uyum
sağlayacak. Bir tık gelişecek… Her kişiye fabrika bir milim uyum sağlarsa
fabrika gelişir mi?
Gelişir.
Gençler geliyor. Pırıl pırıl… Fabrika ondan bir şeyler
alacak o da fabrikadan bir şeyler alacak. Sinerji diyoruz buna! Bu mantıkta
olunduğunda sadece ben değil, herkes zirvede kalacaktır.
Başarılı bir eğitimcinin
nitelikleri konusunda neler söyleyebilirsiniz?
Bu eğitimci okulda olabilir, firmada olabilir… İlk olarak,
gelişmiş ve gelişmeye müsait, sürekli gelişen insan olmalı. Çağı izlemeli
okumalı. Ömer Seyfettin “Efruz Bey” adlı hikayesinde Efruz Bey adada bir okul
açar. “Okutan okumaz” yazmış. Öğretmen olup da okumayanlarla dalga geçiyor bu
öyküde. Herkes okumalı! Sosyal bilimci fizik bilecek, fizikçi de tarih,
sosyoloji bilecek. Relativizmi, Öklit teorisini bilecek, uzayda iki nokta
arasında en kısa mesafe bir eğridir mesela! Sosyal bilimler alanında çalışan
birisi göreceliği bilecek. Sadece fizikte değil; sosyal bilimlerde de olduğunu
bilecek. Bir zamanlar öğretmen evlerini gezmiştim. Hepsinde oyun salonu var;
okuma salonu yok. Öğretmen kağıt oynamaz, okey oynamaz. Öğretmen o süreyi
okuyarak geçirecek. Bu nedenle satrancı bıraktım. Zekayı arttırabilir ama fazla
zeka akla ziyan. Ünlü bir söz var: Herkesten akıllı ol ama kimseye söyleme.
Eğitimci okumalı, kendini geliştirmeli, EQ’su olmalı. Duygusal zeka olmadan
mağaza bile işletemezsiniz. Müşteri kaçar. Empati kurabilmeli. Eğitimci bu çok
kolay diye anlatmamalı. Bu eğitimciye göre çok kolay olabilir. Eğitimci çok
kolay derse empati kurmamış olur.
Daha önce izlemiş
olduğum bir oyununuz vardı, “Komşu Köyün Delisi” oradan yola çıkarak TRT’deki
programlarınızda hep şunu gözlemledim. Tiyatral bir yeteneğiniz var. Bu eğitimcinin nitelikleri arasında önemli
olmalı diye düşünüyorum.
Tiyatral yetenek, mizah eğitimde şarttır. Ben bunu içimden
geldiği için yaptım. İlkokulda Moliere’in tüm oyunlarını okumuştum. Ardından
Aziz Nesin’in “Kazan Töreni” ve “ Fil Hamdi Aranıyor” onları okudum.
Üniversitede ders anlatmaya başladığımda ciddi anlatırsanız öğrenci nezaketen
dinler. Konuyu espriyle anlatınca daha iyi anlıyor, daha iyi öğreniyor. Araya
Karadeniz fıkrası sıkıştırmaktan bahsetmiyorum. Fıkra örneğin yerine uygun
olduğunda değer taşır. Haydi bir fıkra anlatayım diye olmaz. Çağdaş Nasrettin Hoca olmak lazım. Bilgedir ama komik
değildir. Hata yaptığımızı anladığımızda güleriz. Hata yapan hem güler hem de
özür diler. Atkısını düşüren bayan azıcık güler. Ve aslında kendinden özür
diler. Gülmek öğrenmek demektir. Şirkette bir kişi iletişimde yaptığı hatayı
görünce güler. Yüzleşiyor çünkü.
Şirketlerde çok sık
yaşanan eğitim sorunlarından birisi de mizah eksikliği belki de… Sürekli eğitim
alan ve o eğitime metazori katılan çalışan bir nevi eğitim ortamında
soğutuluyor. Mizahı etkili kullanmak da katılımcıyı eğitim ortamına kazandırmak
açısından kullanılacak yöntemlerden birisi olmalıdır.
Aynen, şimdi konu mizahi hale gelmeli. Mizah bize daha iyi
öğretir. Bektaşi komik değildir, bilgedir. Bir espri yapar vayy dersiniz.
Otellerde eğitime gidersiniz. Kocaman bir perde her yer karanlık, ruh
karartıcı… Sürekli projeksiyon bunaltır. Arkadaşlar perdeyi açalım derim ilk
önce ( Bu arada pencereden evin kedisi Arı geldi. Hoca, pencereyi açıp içeri
aldı. Sohbet biraz onun üzerine şekillendi. Arı için şunu diyebilirim. Ahmet
Hakan’ın Sekter’inden daha besili… ) Dikkatiniz dağılır kavramı yanlış bir
efsanedir. Bize küçük yaştan itibaren ciddiyet aşılanır. Sürekli bana bakan
izleyici biraz da Bey Dağları’na bakabilmeli. O keyfi yaşayabilmeli. Yaşamı çok
fazla ciddiye alırsak yaşam bizi ciddiye almaz. Orta düzeyde ciddiye almak
gerekiyor. Çan eğirişi gibi, tüm uçlar iyi değildir. Ben içimden geldiği gibi
davranıyorum. Psikodrama da bildiğim için kolay oluyor. Birbirimize önyargı ile
yaklaşırsak diyalog kuramayız. Ben onun dibini bilirim diyen bir kişiyle
konuşacak konunuz yoktur.
Leb demeden leblebiyi
anlarım diyor ya…
Leb tamam sus anlaşıldı, leblebi diyeceksin. Ama adam ya
leb-i derya diyecek ya lebalep diyecek…
Kurumsal eğitimlerde
yaşanan birkaç problemi sizinle paylaşmak istiyorum. İlki, eğitim adı altında
içeriği boş, sabun köpüğü etkinlikleri, ikincisi de eğitimcinin anlattığı
konuda uzmanlaşmamış olması. Diğer taraftan kişisel gelişim adı altında
kişiliğin fazlaca şişirildiği ve gerçeklikten yoksun fala inanma falsız kalma
dercesine etkinlikler ile bilimselliğin dışına çıkan çoğu kez eğitbilim
ilkelerinin esamesinin okunmadığı toplantılar konusunda görüşleriniz nelerdir?
Ülkemizde her şeyin zeminini kaybeder hale geldik. Bilgi de bunlardan en
önemlisi!
Doğru tespit. Hocam, meslek kirliliği var artı bilgi
kirliliği var. Benim doktora tezim beden dili ve duygusal ifadelerin
çözümlenmesi üzerinedir. Ama dışarıda üç dört kitap okuyan biri ben beden dili
uzmanıyım diyebiliyor.
Sizin bir
seminerinize katılmıştım. Orada beden dilinin halen bilimsel altyapı açısından
yeterli olmadığını dile getirmiştiniz. Hatta bir örnek de ben vereyim. Yıllar
önce bir teknikerin beden dili uzmanı olarak kendisini tanıttığına da müşahit
olmuştum.
Eğer beden dili başlı başına çözüm olsaydı uluslararası
anlaşma yapacak şirket iki beden dili uzmanı alır bu işi bitirirdi. Beden dili
sihirli bir değnek değil.
Shekeaspeare’in
Hamlet’e söylettiği güzel bir söz vardır: “Öz olmayınca söz yükselmiyor
göklere.”
Aynen. Şirketlerin bazısı, iş alımında astroloji uzmanı
kullanıyor. Ya da şu ihaleye gireyim mi girmeyeyim mi? Böyle bir şey olamaz.
Şirketin öncelikle pozitif bilim bakış açısını öğretecek eğitimler alması
gerekiyor. Ve uzmanın da astrolog değil, yetkin olması gerekiyor. İletişimi
anlatan teknik eleman olmaz. Bunun için ya iletişimci olacak ya psikolog
olacak. Şöyle bir tehlike var Türkiye’de: Herkes öğretmen, herkes psikolog…
Finlandiya’da sadece öğretmenler eğitimcidir.
Kitapların da içerik
açısından bir tutarlılık taşıması gerekmiyor mu? Yıllar önce kuantum fiziği
konusunda 500 sayfaya yakın bir kitap okudum. İlginçtir altını çizebileceğim
tek bir cümle bulamadım.
Kuantum mutluluk mu? Onlar fake kitaplar. Ben liseyi
bitirdim puanlarım yüksekti. Puanı ziyan olmasın diye Hacettepe Fizik
Mühendisliği’ni 3 sene okudum baktım ben ziyan olacağım. Fizik kötü değil, bana
uygun değildi. Kuantumu anlatabilmek için matematik bilmelisiniz. Fizikçi
olmayan birinin kuantumu olmaz. Kuantum yemek kitabı yazın, kapış kapış gider.
Ispanağı moleküllerine ayırın alın size kuantum. Bu iş böyle olmaz. Bir defa kişisel gelişim
kitapları… Sevgili okuyucular bir iki tanesi yeter. Bir tane Üstün Dökmen’den,
bir tane Doğan Cüceloğlu’dan, bir tane yabancı Covey’den… yeter! Asıl roman
okuyacak, film izleyecek. İnsanı tanımak için Harp ve Sulh’te 500 kahraman var.
Dostoyevski’de kıyamet gibi, Hüseyin Rahmi’de kıyamet gibi kahraman var.
Kişisel gelişim kitaplarıyla sanat olmadan bir şeye varamazsınız.
Hocam önemli bir
konuya temas ettiniz.
Sanatı eseriyle okundu mu altı var derinliğe gidiyor.
Saksıdaki çiçek gibi değil… Toprağa tutunuyor. Yönetici mi lider mi? Yarım saat
benden dinlesin yeter, bir kişisel gelişim kitabı okusun yeter. Üstüne “Kutba
Yarış” kitabını okusun. Albay Scott’la, Amutsen var. Albay Scott yönetici.
Amutsen ise lider. Üstüne “Emret Bakanım”da on bölüm izle dört dörtlük bir
yönetici. Habire habire kitap okuyana kadar sanat eğitmek içindir. Sanat
yoluyla öğrenmek yeterlidir. Nuri Bilge Ceylan’ın filmlerini, ahlak için
Sefiller’i… 20 yıl kişisel gelişim okunmaz. Klasik yönetici Scott aman laf
gelmesin diyor ama Amutsen liyakate dikkat ediyor ve kazanıyor.
Atatürk’ün liderlik
dehasının altında da sanat yeteneği vardır.
Ve empati var. Amiral Liman Von Sanders diyor ki
Çanakkale’de düşman güneysen saldıracak. Atatürk ise bir yarbay. Empati kuruyor
ve İngiliz’in yerinde olsam kuzeydeki koydan çıkardım, diyor. Şimdi oraya Anzak
Körfezi diyoruz. Savaş başladı önce güneyden şaşırtma taarruzu yaparlar ve
Amiral mutludur ama Atatürk halen kuzeyde İngiliz’i beklemektedir. Ve dediği
çıkar.
Anzaklara Atatürk’ün
söylediği meşhur empati harikası vardır.
Sizin çocuklarınız artık bizim çocuklarımız diye dile gelir.
Dünyada savaş sırasında eğitim şurası toplayan tek liderdir. Şu özgüvene bak.
Düşmana olan karşı savaşı kazandık. Şimdi asıl savaşımız başlıyor, cehaletle
mücadele! Bunu kimse diyememiştir. Cem Kozlu’nun yaptıklarını okumak gerekiyor.
Evet evet çok
başarılı!
Jack Wellch General Elektrik'in eski CEO’su ben sadece
coşkuyu yarattım diyor. Helva için un yağ şeker gereklidir ama yeterli
değildir. Helva için bir de heves gerekir. Lider motivasyon, heyecan yaratır.
Bağıra çağıra iyi bir lider olunmaz. O nedenle roman okuyacağız.
Romanlardaki
karakterler insanı tanımada bize yol gösteren en kanlı canlı rehberlerdir.
Roman okuyan hem insanı tanır hem de yaratıcılık konusunda kendisini
geliştirmiş olur. Bunun en çarpıcı örneği, büyük Taarruza 3 gün kala Atatürk’ün
gece İsmet Paşa’ya: İsmet, Çalıkuşu romanını okudum tavsiye ederim, demesidir.
Savaşan bir general diğer taraftan roman okumakta ve önsezilerini de
geliştirmektedir. Hocam YÖNDER konusunu açmak istiyorum. Çok değerli güzel
çalışmalarınız var. Kurucusu olduğunuz bu eğitim kurumu hakkında bizleri
bilgilendirir misiniz?
Önce Üstün Dökmen akademisiyle başladım. Çevreden talep
geldi ortağımla anaokulu kurdum. Ankara’da bir tane kısa zamanda 6, 12, şimdi
ise 42 adet “Küçük Şeyler Anaokulu” kuruldu. Veliler ilköğretim istedi ve
ardından ilköğretime de geçtik. Bu gün tüm şehirlerde aynı mönüyü yavrularımız
yiyor. YÖNDER kurulduktan 4,5 yıl sonra IB sistemine geçtik. Çocuğunuz
Belçika’ya, Kanada’ya gittiğinizde oradaki 4080 IB okulundan birine sınavsız
geçebiliyor. Çünkü sürekli denetleniyoruz. 3 dil var. 1. Türkçe, anadilini iyi
öğrenmeden matematik hiç öğrenemez.
Tam isabet Hocam!
İngilizce ve ardından İspanyolca öğretiyoruz. Finlandiya
eğitim sistemini inceledik, gittik gözlemledik ve baktık ki bizden farklı
değiller. Zengin güzel bir programımız var. Bakın sizinle röportaj için bu
kravatı taktım. 5. Sınıf öğrencime sordum bu kravat ne anlama geliyor? diye. Kendin ol dedi. ( Kravatta tüm koyunlar beyaz
bir tanesi siyah ) Çok farklı olup havaya girersen nazik olmaz. Farklı olacağız
ama insanlarla uzlaşacağız, iyi olacağız. Dünyada çok ben diye dolaşılırsa
tehlikeli olur. Son romanım “Sağdıç” Cümlemiz bir cümleyiz. Cümlemizin bir
cümle olabilmesi için neye ihtiyaç var? Sağdıçlar damadı korur. Asıl amaç odur.
Sağdıç’a niye gerek var? Çünkü, cümlemiz bir cümle değiliz. Sağdıça gerek
olmasın. Herkes farklı olmalı ama iş konusunda asgari müşterekte bir cümle
olmalıyız.
Efradını cami,
ağyarını mani, derler.
Harika, bir ağaç gibi müstakil ama dışarından bakıldığında
bir orman gibi gözükmeli. Bir cümle olmamızı sağlayacak temel faktör azizim
pozitif bilimdir. Dinlerde bile mezhepler var. Diller farklı farklı… Sen benim
bilimime giremezsin diyemezsiniz. Bir film vardı “Yabancı Damat”, ilik arandı o
filmde Yunanlı’dan çıktı. Halide Edip’in sözü halen geçerli. Sultanahmet
Mitingi’nde: Devletler düşmanımız, milletler dostumuz. Bunu iyi bilmek
gerekiyor.
Üstün Dökmen’in bir
günü nasıl geçer? Hobileri nelerdir?
6 yaşında tiyatro yazmaya başladım. Kütüphaneyi boşalttım ve
tiyatro sahnesi kurdum. Annem avukat ve edebiyat öğretmeniydi. Fuzuli’nin bir
şiirini söyledi: İlimsiz şiir temelsiz duvara benzer gayet itibarsız olur.
Temelinde bilim bulunmayan şiir, sanat yıkılır. Bir bilim öğren öyle sanatla
uğraş dedi. Annemi dinledim ve pozitif bilimde profesör oldum. Bir süredir
kişisel gelişim alanında yazmayı bırakıp roman yazmaya başladım. 8 roman , 10
tiyatro, 2 şiir kitabım, 1 de “Ankara Destanı”m var. Ankara üzerine yazılmış en
uzun şiir. Çoğunlukla okullarımıza gidiyorum. Seminerlerim oluyor, Tv programları
oluyor. Bunun dışında boş günümde erken kalkıyor, yazıyorum. Öğlen kısa bir
yürüyüş akşam da kitap okuyorum.
Zengin bir
kütüphaneniz var.
Eşimle birlikte müzik dinliyoruz. Yemeği, yürümeyi ve
çalışmayı severim. Bir de kedilerle oynamak…
Hocam 3 dilekte bulunsanız
sıralaması nasıl olurdu?
1. Ülkemin esenliği,
2. Dünyanın barış içinde olması,
3. İki kızımın evliliklerinin keyifle sürmesi,
torunum olması ve Zehra’yla akşamları kitap okuyup müzik dinlemek.
Hocam, 2009’da bir
seminerinize katılmıştım. Orada beni bir uygulama için sahneye davet etmiş ve
“çok dikkatli dinliyorsunuz, sizi sahneye alalım” demiştiniz. O tarihten sonra
öğrencilerime hep şunu söylerim. “Benim dinleme alışkanlığımı Sayın Dökmen
tescilledi. Dinlemek en büyük erdemdir.” Peki siz, dinleme konusunda son olarak
bizlere ne tavsiye edersiniz?
Dinlemiyoruz. Açıkoturumda kimse kimseyi dinlemiyor. Herkes
konuşuyor. Amirler genelde personelini şöyle dinlerler : “Ahaa haa aha” Hocam böyle bir atmosferde dinleme
olmaz. Önyargılı dinliyoruz. Kötü dinliyoruz, pasif dinliyoruz. En iyi aktif
dinleyenler Japonlar’dır. Harika dinlerler. Çok kötü dinleme şeklimiz var. Biri
bir şey söyledi. Ona verecek cevap buldunuz ve o cevabı tekrarlar durursunuz.
Zihinde tekrarlar mesajların teğet geçmesine neden olur. Yağmur şakır şakır
yağarsa köylü sevinmez. Babam dökümcüydü bakın şu yukarıdaki heykeli yaptı.
Aynı zamanda dedemin çiftliği vardı. Iğıl ığıl yağmur toprağa fayda sağlar.
Bazen iletişim fast food olabilir ama bazıları da ahenkli olmalı lezzete
varmaktır. Dinlemedik mi tek göze bakarız. Her iki göze de bakılıyorsa
dinliyordur.
Hocam bu güzel sohbet
için çok teşekkür ederim.
Çok sağ olun. Çok iyi bir dinleyicisiniz.
Söyleşi : Kamil SÖNMEZ
NOT: Üstün Hoca, çok enerjik ve iyi bir dinleyici. Evin her
katı kütüphane gibi. Sanat eserleri, validesinin ve babasının tablo ve
heykelleri ile zenginleştirilmiş, iki çok tatlı kedisi, Zehra Hanım’ın
fotoğrafçılığı, kadın hakları konusunda yazarlığı ve Üstün Hoca’nın yüksek
nezaketi ile pozitif bakış açısının okuyucularımızla paylaşılması gerektiği
düşünülmüştür. Bu söyleşi 2017'de Kurumsal Eğitim Dergisi'nde yayımlanmıştır.
Yorum Yap