Sosyal Medya Fenomenleri Üzerine (O Putları Biz Yaptık)
Ünlü olmak, herkes tarafından tanınmak, takip ediliyor olmak
egomuza iyi gelen bir şey midir, bilemem. Ünlülük, bir çırpıda sönümlenen, neon
ışıkları gibi ışık verip aydınlatmayan bir unsura dönüşmeye başladı günümüzde.
Eskiden ünlü denildi mi, onu taşıyan ve süreklilik arz eden, kişiliği, vakarı
ile bir duruşu olan insanlar akla gelirdi. Belki de eskiden medya bu kadar
yaygın olmadığı için onları yeterince tanıyamaz, gözümüzde büyütürdük; ama gene
de günümüzdeki gibi değillerdi. Ünlülük bir takım vasıfları üzerinde taşıtırdı.
Günümüzde mantar gibi türeyen ünlüler, namıdiğer
fenomenlerden bahsedeceğiz. Kerameti kendinden menkul bu zevat, özelikle yazılı
anlatımın sıfıra indiği sadece görsel algılamaya hitap eden sosyal medya
üzerinde birbiri ardına gündem olan bunun yanında ne iş yaptığı, ne açıdan ünlü
olduğu bir türlü anlaşılamayan ama milyonlarca takipçisi olan bir güruh!..
Toplumsal sorunlar, işsizlik, geçim sıkıntısı vb. nedenlerin
insanları farklı mecralara yönlendirdiğini, orada bir nevi rahatlama ihtiyacı
duydukları düşünülebilir. 1980 sonrası ülkemizde uygulanagelen duyarsızlaştırma
politikaları, okuma kültüründen uzaklaşma, tepkisizlik ve hızla evrilen dijitalleşme
bir araya geldiğinde böylesi bir postmodern durumu ortaya çıkarttı. Bu durum
sadece sosyal medya için değil, sanatın ve edebiyatın da biricik nesnesine
dönüştü. Kimliksiz, belirsiz, mesnetsiz kişi ve takipçileri… Eskilerin
tabiriyle; marifet, iltifata tabidir. Ancak gene söylenir ya, zarfa mı, mazrufa
mı? diye. Görüntü (zarf), içeriğe (mazruf) galip geliyor. Hiçbir şey olmadan
çok şey yapan, hiçbir işin uzmanı olmayıp her işin jokeri olanlar, laf ebeleri,
şişik egolar… Bu örnekleri çoğaltabiliriz. Günümüzde bilginin pek bir değeri kalmadı.
Bilgiye ulaşan ve bunu iyi pazarlayan daha bilgili olarak düşünülmektedir. Halbuki
alt yapı yok, süreklilik yok çünkü zemin yok. Ünlülüğün temeli
sürdürülebilirliği içerir. İşte o zaman ünlüsündür, günümüz tabiriyle de
fenomen. Ünlülük, emek, sabır ister,
Yıldız Kenter’in deyişiyle, hamamböceği gibi küvete tırmanıp düşmeye benzer.
Tekrar tekrar denemek, düşmek, tekrar çıkmak. Zirvede kalabilmek bir maharet
ister. Tek atımlık bir mermi ile savaşa girilmeyeceğini her asker bilir. Oysaki
günümüzde bunun da bir anlamı kalmadı, kurusıkı atış serbest. Çünkü kitleler
tüm duyarlılığını yitirdi, adeta hipnoz olmuşçasına bu fenomenlerin ağzının
içine bakar oldu.
Eğitim bilimlerinin e’sini bilmeyen, pedagoji bilmeyen
kişiler hoca; müzikten anlamayan kişiler, ses sanatçısı; sosyoloji bilmeyen,
toplumbilimci; kitap okumayan, gazeteci-yazar ve niceleri! Etraf,
stratejistten, spor yorumcusundan, “çakma” bilgeden geçilmiyor. Yukarıda da
değindik, 1980 sonrası toplum mühendisliği bizi bu noktaya getirdi desek de tek
başına yeterli bir tarif olmaz. Kapitalist dünya, tüketime odaklandı. Her an,
her şey tüketiliyor. Bu tüketim, ünlü kavramına da etki etti. Sürdürülebilir ünlülük
yerine, anlık, hızla tüketilen ünlü kavramı, fenomeni doğurdu. Eskiden ünlü
gibi ünlülerimiz vardı. Neşet Ertaş, Alaeddiin Yavaşça, Uğur Mumcu, Erol Evgin,
Prof. Dr. Üstün Dökmen, Prof. Dr. Halil İnalcık, Genco Erkal hangi birini
sayalım ki?
Fenomenler hem yalnız değildi hem de örnekleri onları
çoğalttı. 1980’li yıllara damga vuran ünlülere(?) bakalım mı biraz? Orhan Baba,
bir dönem borsa spekülasyonuyla ilgili işlemlerden dolayı yargılandı,
sonrasında Sedat Peker’le ilişkisi medyaya yansıdı. Peker, ifşaatının birinde “kanlarında
boğacağız” sözünü Gencebay’ın kendisine söylediğini aktardı. Gencebay ve ekibi MESAM’da
ciddi ititrazlarla karşılaştı vb. Tatlıses, eşlerini vurdurmasıyla medyanın gündeminden
düşmedi, çocuklarıyla arasındaki gergin ilişkiler, mafyatik vukuatlar ve sonucu
malum. Mehmet Ali Erbil, İzmir’de Atatürk’e suikast girişiminin azmettiricisi
olduğu iddiasıyla idam edilen bir şeyhin torunu, işinde ustaydı ama, son
dönemde başına gelenleri herkes biliyor. Serdar Ortaç’ın kumar takıntısı, Acun’un,
Adnan Oktar ile ilgili bağlantı
iddiaları, Seda Sayan’ın bir zamanlar, 6. Eşinden boşanma arifesinde son durumu
“Umre” sonrası açıklayacağım kabilinden sözleri, hafızalarımızda halen taze
değil mi? Son dönemin en çok tanınan romancısı, FETÖ belgelerini bir bavulla
taşıyanlardan birisi olduğu iddianamelere yansımadı mı? Rasim Ozan Kütahyalı, sözde
bilge Nihat Doğan, Kerimcan, Ajdar, M. Övüç, Kobra Murat ve daha niceleri!.. Bu
kişiler, topluma hangi değeri üretiyor ve üretecek, bilgisi olan var mı? Her
yasal hak, helal değildir, diyor Alev Alatlı. Medyatik hukuk profesörü,
alengirli kişilerin davalarına bakınca, bu savunma hakkıdır, demedi mi? Evet
şeklen doğru ama hak açısından ne kadar helal? İşte bu çelişki, medyanın
yaşamın içine sirayet etmesini doğurdu. Medyada kaldıkça her şeyi yapabilen ve
her konuda fikir sahibi olabilen medya ilah(e)’ları doğdu.
Ünlülük veya fenomenlik bir değer taşımak zorundadır.
Kişileri güldürmek, rahatlatmak bile bir değerdir, yeter ki adabıyla yapılsın.
İçi boş ünlülük ne yazık ki taşınamıyor. Son dönemde sosyal medya üzerinden
para aklayan fenomenleri tartışır olduk. Yaptıklarının ne kadar yanlış olduğu
her mecrada bıktırıcı seviyede dile geliyor. Oysaki, bunları yaratan bizler
değil miyiz? Ne diyor Haldun Taner: “ İnsanın eski huyu, kendine hep bir put
yapar. Oldum bittim böyle bu, kendi yapar, kendi tapar.” O putları yapan da
yıkan bizleriz. Terim, Arda Turan, Acun ve niceleri bence son derece masumlar.
O imkanı kime verseniz yapar, hem de layıkıyla!
Yorum Yap