Blogger tarafından desteklenmektedir.

Kişiliksizleri Tanıma ve Onlarla Mücadele


 

Kişilik: “Kişiye, insana yakışacak tutum ve tavır.” diye tanımlanmaktadır. Dinime küfreden Müslüman olsa bari, özdeyişinden hareketle haddimizi aşmak niyetinde değiliz. İnsan, eskinin tabiriyle “beşer, şaşar” denilen bir varlık. Haliyle hiçbirimiz kusursuz değiliz. Adamın biri demiş ya eskiden kusursuzdum, şimdi ise, mükemmelim. O hesap, çuvaldızı da kendimize batırmalı. Bu sezon sahneleyeceğimiz oyun “Faslı Memurin (Coşkun IRMAK)’de şöyle bir replik var:

İnsan neden yoldan çıkar, neden kendine yabancılaşır, neden yalan söyler? Koşulların bunda hiç mi etkisi yok? İşte çıkış noktamız biraz da burası. Kişilik psikolojide çok derin bir kavram. Haliyle oraya girmek haddimize değil. Biz daha çok yaşamın içinden tanıklıklarımıza dayanarak bu işi izaha çalışacağız.

Kişiliksizlik adeta yaşamın her alanında bizi sarmalamış durumda. Çıkarların çatıştığı ortamlarda daha net ortaya çıkıyor bu durum. En çok güvendiğiniz insanlar dahi ummadığınız davranışlar sergiliyor. Size birisiyle ilgili her türlü feveranı ediyor, bir bakıyorsunuz o kişiyle yağlı ballı. İnsanı var eden en önemli unsur kanımızca ilkeli olmak, bir duruşa sahip olmaktır. Bugün savunduğunu yarın reddediyor. İnsan değişebilir, düşünceleri zamanla evrilir, evrilmelidir de ama bir ilke konusunda ise, tutarlı olmak zorundadır. Her türlü goygoyculuğun adeta modaya dönüştüğü çağımızda, insanlar ilkeler yerine günü kurtarmaya, gemisini yürütmeye bakıyor. Öğretmen, öğrenci, siyasetçi, hekim, hakim, mühendis, asker, polis, market sahibi, mobilyacı vd. aklınıza gelebilecek her türlü meslek grubuna sirayet eden bir durumla karşı karşıyayız. İnsanlar ilke yerine, aman bana dokunmayan yılan bin yaşasın, şiarıyla hareket ediyor. Meslek etiği diye bir durum artık yok. Kişisel etik de neredeyse mumla aranacak düzeyde. Bir kişi düşünün, çevresindeki insanları çıkarları için kullanıyor, dedikodu ediyor, yalan söylüyor ve siz bunu görüp ondan uzaklaşırken, gene onu görüp tersine yakınlaşan insanların varlığı ile karşı karşıya kalıyorsunuz. O zaman ilk aklınıza gelmesi gereken şey, çıkar kavramıdır. Çünkü onunla tartışmayı göze almıyor, alamıyor, ondan çekiniyor, çevresinden uzaklaştırmak istemiyor, belki işine geliyor. Sancılı bir durumdur bu. Bu kişileri ifşa etseniz de faydası olmuyor. Çünkü, yüzüne tükürsen yarabbi şükür, diyecek “zübük”leşmenin nirvanasına ermişler. Kişiliksizlik ne yazık ki, bir öğreti halinde dalga dalga yayılıyor. Kişiliksiz insanlardan uzak durmaya çalışsanız da nafile, gelip sizi gene buluyorlar. Bazen nedamet göz yaşıyla, bazen bir cin fikirle sizi yine tuzağa düşürebiliyorlar. Bunlara savaş açarsanız yalnız kalmanız kuvvetle muhtemeldir. Çevrenizdeki insanları kısa sürede manipüle edip sizi yalnızlaştırabilirler. Cebinizde taşıdığınız akrep elbet bir gün gelip sizi sokar derler. Ne doğru bir sözdür. Oysaki kendi sokulana kadar kimse ses çıkartmamaktadır. İşte en büyük çelişki de burada değil mi?

Kişilikli insan, belli ilkelere göre hareket eder. Yalan söylemez ve çevresindeki insanları çıkarı için kullanmaz. Küçük düşünmeyen bu insan, her türlü egolarından sıyrılmış, yaşama sevgiyle bakan, yapıcı, haksızlığa dur deyiveren, insanca davranabilen kişidir. Gelene ağam, gidene paşam, diyen, suya sabuna dokunmayan, işinin ve insanlığının gereği ilkelerini muhafaza etmeyen, dün dündür bugün bugündür, diyerek yol haritası çizen, anlık reflekslerle hareket eden, kanunları kendi çıkarları için delen, evrenin odağını kendini yerleştiren kişiler kişilikten nasip almamış zavallılardan başkası olamaz, olmamalıdır da...

İşte, kişiliksiz insanlara verilen her taviz, size başka bir taviz daha doğuracaktır. O nedenle, bunlardan uzak durmak, hatalarını yüzlerine vurmak, çevrenizde sizin gibi duruşu ve ilkesi olan insanlar yoksa, tek başınıza kalacağınızı bilerek hareket etmek ve doğacak sonuçlara katlanmaya hazır olmanız gerekir. Diğer türlü yağ gibi suyun yüzüne çıktıklarını ve hatta mağdur olduklarını göreceksiniz. Bunun için elinizde çok geçerli deliller olmadıkça bu kişilerle mücadeleye girmeyiniz. Mümkünse tüm verileri biriktirip son vuruşu yapabilmelisiniz. Efendim, hayat kısa değer mi, bu mücadeleye derseniz eğer, o zaman da üzülmeyin. Bırakın, su aksın yatağını bulsun.

Bir örnekle bahsimizi noktalayalım. Geçen gün kızımızın çocuk odasını, genç odasına dönüştürmeye karar verdik. Eski eşyaların fotoğraflarını  2. El alım satım yapan bir firmaya istek üzerine gönderdik. Ne fiyat istiyorsunuz, dedi. Fiyatta anlaştık. Eşime de bak gelince fiyatı indirecekler, dedim. Ona göre fiyat söyledim. Geldiler, içeri girer girmez, oooo şu şöyle, bu böyle vs. deyip fiyatı indirdiler. Tamam, dedim ve tüm eşyaları alıp çıkarlarken, fiyatı indireceğinizi bildiğim için, fiyatın üzerinde teklifte bulunmuştum. Bunu da içimde kalmasın, diye şimdi size söylüyorum, dedim.

Kişilik bir erdem meselesidir. Hem mesleki hem de kişiseldir. Yaşamın her anında bir bütün olarak seyreder. Yalaka, yalancı, laf ebesi, dedikoducu, riyakar, çıkarcı, habis kişilerden kişilik çıkmıyor. Ne diyelim efendim, olmayınca olmuyor.

Hiç yorum yok