Bilge Aydın Entelektüel Kavramları Üzerine
Aydın, aymak’tan gelen bir
sözcük. Bu sözcüğün anlam evreni iki kavrama karşılık geliyor: Uyanmak,
etrafına ışık saçmak uyandırmak. Entelektüele gelince, Hilmi Yavuz’a göre, mevcut
bilgiyi bilenleri, malumat sahibi olanları bu kategoriye koymayacağız. Bilinenden
yeni düşünceler üretenleri söz konusu edeceğiz. Yani, entelektüel onlara
diyeceğiz.
Yavuz: Kültür adamı, entelektüel
ve aydın’ı bir kategoride değerlendirmektedir. Biz ise, bu yazıda aydın ve
entelektüeli birbirinden bağımsız düşüneceğiz. Bilge kavramını ortaya atıp kısmen
de olsa bilim insanından da bahsedeceğiz.
Entelektüel (kültür insanı),
hayata dair sözü olan ve geçmişle gelecek arasında bir köprü vazifesi gören
kişiye delalet eder. Çünkü, geçmişin birikimlerini gün ışığına çıkartmak,
bunları bir söz ustalığıyla işlemek gerekiyor. Belki de buna en iyi yanıtı
Yahya Kemal verecektir: “Kökü mazide olan bir atiyim.” diyerek. Entelektüel
kişi geçmişin birikimini günümüze aktarırken oradan çıkartacağımız faydaları
geleceğe taşımamıza vesile olur. Bilinenden yeni düşünceler üretmek işte
buna denmektedir.
Aydın, entelektüel olmak zorunda
değildir. Geleceğe dönük uyarıları yapabilen bir nevi deniz altından çıkan bir
periskop gibi, kimsenin göremediğini gören, ufku tayin eden, ıraksak
düşünebilen kişidir. Peki bir insan hem aydın hem entelektüel olabilir mi?
Evet, olabilir. İkisi bir arada “bilge” denilen kişilerdir demek istediğim.
Bilge hem bilgiyi dönüştürür hem de yeni ufuklar açar.
Ülkemizde kime aydın, kime bilim
insanı, kime entelektüel denilir, kişilerden yola çıkarak örnekleyelim.
Kamer Genç, FETÖ’yü en fazla dile
getiren ve gelecekte devletin başına büyük bela açacağını savunan bir
milletvekiliydi. Entelektüel bir birikim sahibi değildi ama aydındı. Çünkü geleceğe
görmek ve uyarıda bulunmak tam da aydının vazifesini akla getirmiyor mu?
Hayattayken konferansını dinleme imkânı
edindiğim Prof. Dr. Necip Hablemitoğlu ise, bir aydındı. Cemaat yurtları, FETÖ
üzerine konuşmaları hala kulağımın bir köşesinde. Hablemitoğlu bir entelektüel
miydi, sanmıyorum. Ama bilim insanı olmanın gereğini yerine getiren,
düşüncelerini bilimle yoğuran bir araştırmacı, aydınlanmacıydı.
Prof. Dr. Türkan Saylan, tıp
alanında ülkemizde önemli katkılar sağlamış bir bilim insanıydı ama o, Aziz
Nesin gibi yolunu eğitime adadı. Saylan, hem bir aydın hem de bir bilim
insanıydı. Susmadı!
Prof. Dr. İlber Ortaylı’nın
entelektüel kişiliği hakkında kimsenin söz edemeyeceği malum. Peki, aydın mı?
FETÖ’nün dergilerine “önsöz” yazıp FETÖ’ye methiyeler düzen bir kişi ne kadar
aydın olabilir? Ama, Ortaylı bilim insanı aynı zamanda, bilimsel bilgileri
ortaya çıkartıp bizleri de aydınlatıyor, keyifle okuyor, dinliyoruz. Şöyle bir
aydın tarifi yok: Biraz aydın, biraz baygın. Aydın, her halükârda aydındır ve
ayıktır efendim.
Prof. Dr. Celal Şengör, dünya
çapında bir bilim insanı olarak bilimsel konularda bizi aydınlatıyor.
Entelektüel mi, araştırdığı konulardan bağımsız düşününce pek öyle değerlendiremiyorum.
Çünkü entelektüel, bir insana ceza olarak dışkı yedirilmesini, bilimsel bir
analizle normal karşılamaz. Entelektüel, biraz da vicdan sahibidir. Estetiktir,
hassastır, duyarlıdır. Hiçbir aydın ise, Kenan Evren’in darbesini alkışlamaz.
ABD’lilerin, bizim çocuklar darbe yapmış, sözlerini unutanınız var mı?
Şengör, alanında, bilim insanı olarak aydınlanmacıdır, aydın fikirlidir ama bir
entelektüel ya da aydın değildir.
Kandırılan, aldatılan, kişilerden
aydın çıkmaz, geleceğe dönük tuttuğu projeksiyonların hiçbiri gerçekleşmeyen
bizim medyanın sözde kalemşorleri gibi aydınlık öyle kolay elde edilen bir
yeti, beceri alanın değildir. Zekâ, birikim, cesaret, dürüstlük, vicdan ister.
Vinci’nin dediği gibi; “İnsanlar üçe ayrılır: Görenler, gösterince görenler ve
asla göremeyenler.” Buna bir de “görmek istemeyenler” dersek sac ayağını
tamamlamış oluruz.
Bizim entelektüelimiz ise,
malumatfuruşluktan öteye gidemiyor. Sohbetlerden hatırlayınız, entel-dantel
tabiri yapılan bu kişilerden bahsediyorum. Her sözü, şu şöyle demiş, bu böyle
demiş, diye başlar. Sadece magazin haberleri verir gibi aktarma görevi
görürler. Gerçek entelektüel ise, bilgiyi dönüştürür ve sunar. Cemil Meriç, bu
toprakların en büyük entelektüellerinden biridir, çağdaşı Tanpınar gibi! Her
ikisi de geçmişten getirdiklerini oya işler gibi işlemedi mi, bir senteze
varmadı mı? Mehmet Akif, kişiliğine hayran olduğum, gerçek müslüman olunursa
işte böyle olunmalı dediğim tam bir entelektüeldi. Adam gibi adam derler ya
öyleydi işte! Aydın mıydı peki, değildi tabii ki. Çünkü aydın geleceğe
görebilmelidir, o çağın nereye gittiğini, konjonktürü okuyabilmelidir. Kimseler
bilmez, söz açılmışken II. Abdülhamit’e en fazla eleştiri yönelten yazarlardan
biridir de!..
Gericilik nedense -son zamanlarda-
entelektüellik olarak telakki edilmeye başlandı. Bu tayfada, iki Arapça bir
Farsça akımı, slim fit kıyafetlerle bezenmiş atkuyruğu saçlar... Laf ebeliği
oldu mu sana entelektüellik.
Günümüzde sözde aydınlar ve sözde
entelektüeller (enteller) etrafımızı sarmış vaziyette. Bunun sağlamasını yakın
tarihimizde ziyadesiyle yapmadık mı? “Yetmez ama Evet”çileri, Ergenekon
düşmanlığı ile koskoca ordunun müsadere altına alınmasına göz yumanları,
Liberalleri, PKKsevicileri, “Gericiliğe” demokratlık kisvesi altında şapka
çıkartanları, FETÖ’nün kıç yalayıcılarını ve daha nicelerini!
Yazımızda bilge demiştik ya işte
son sözü onlara verelim.
Çatık kaşlı, az konuşan biriydi Aziz
Nesin. Onun, gericilik, bağnazlık üzerine söylediklerinin tamamı bugün çıkmadı
mı? Sadece gelecekten haber veren bir aydın değil, gerçek bir entelektüeldi. Ayrıca,
tüm kazancını kimsesiz çocukların eğitimine adayan bir bilge ve münevverdi
de!..
Ferhan Şensoy, kendisine FETÖ
tarafından verilen ödülü kabul etmemiş, “biz onların amaçlarını biliyoruz,”
deyivermişti. Entelektüel bir yazar, tiyatrocu olan Şensoy, maddi imkansızlıklar
içinde boğuşurken ruhunu şeytana satmamıştı. Bilge başka nasıl olunur ki?
Haldun Taner hem büyük bir
entelektüel hem de gerçek bir aydındı. Sadece Keşanlı Ali Destanı bile buna
yetişir. O bir bilgeydi.
“Sakıncalı Piyade” Uğur Mumcu,
öğrencilik yıllarımın köşe yazarıydı. FETÖ konusunda ilk uyarıyı o yapmıştı.
Adeta bugün neler olacağını tane tane anlatmıştı. Mumcu, sadece bir aydın değil
gerçek bir entelektüeldi ki yazılarını okuyanlar bilir. Her yönüyle dolu, bilge
bir gazeteciydi.
Atatürk, gelecekle ilgili tahminlerinin tümünde (Örn. Gençliğe Hitabe) tam isabet tutturan, döneminin en
büyük aydını değil miydi? Entelektüel birikimini ise, yazarlığından, sanattan,
edebiyattan, müzikten, çevreci duyarlılığından vb. hangisinden söz etsek fersah
fersah önde bilge bir devlet adamı olarak göstermiyor muydu?
Entelektüelin malzemesi
geçmiştir. Aydının ise, gelecek! Geçmişten geleceğe ulaşabilen ise bilgeden
başka bir şey değildir. Entelektüel geçmişle bugün arasında bir köprüyken,
aydın bugün ve geleceğe odaklanır. Ez cümle, aydın ile entelektüel farklıdır. Bilge
ise, bu iki yükü sırtında taşıyabilen müstesna şahsiyettir. Ülkemizde bilge,
parmakla sayılacak kadar az, ruhunu şeytana teslim etmemiş, bugün böyle yarın
öyle konuşmayan, konuşması gereken yerde konuşan, susmayan, çizgi sahibi,
yalnız kişilerdir. Ve onların pek de seveni, takipçisi yoktur.
Bekir Coşkun’un köşesinin adı 10.
Köy’dü! Hatırladınız mı?
Yorum Yap