Bir Öğretmen Bir Yazar Bir Şair Bir Anne "Kifayet Ceylan"
Bir Öğretmen, Bir Yazar, Bir
Şair, Bir Anne: Kifayet Ceylan ve Dört Kitabı
Kifayet
Öğretmenimi lise ikinci sınıfta tanıdım. Tarih dersimize ilk dönem girmiş, kızı
Ezgi’nin – Sonradan Ankara Üniversitesi Devlet Konservatuvarından keman
virtüözü olarak mezun olacaktır. – doğumu nedeniyle bir daha derslerimize
girmeyecekti. Hayat tesadüfleri sever derler ya, işte o kabilden Kifayet
Öğretmenle yollarımız bu sefer de üniversitede Sağlık Kültür Spor Dairesi
Kültür Müdürü olan eşi Psikolog Metin Ceylan vasıtasıyla kesişecekti. Metin
Ağabey, ağabey duraklarım sayıldığında belki de ilki olacaktı. Müthiş bir müzik
yeteneği – Her enstrümanı çalardı.- tiyatro sahnesinde arızalanan her
malzemenin onarımı, yani becerikliliği, dehaya yakın zekası, gerçek bir aydın
oluşu ile tüm öğrenciler tarafından sevilen, sayılan bir müdürümüzdü. Metin
Ağabey, gelecek vaat eden bir akademisyendi ama kendi deyişiyle, bize o imkanı vermezler Kamilim, dediği
günü halen unutmadım. Metin Ağabey, kronik paranoid şizofren bir hastası tarafından
uğradığı silahlı saldırı sonucu genç yaşta aramızdan ayrıldı. Hayat bu ya, işte
tarih öğretmenim ile böyle bir ortak tarihimiz de oluşuverdi.
Kifayet
Öğretmenim uzun zamandır biriktirdiklerini terkisinden çıkartıp – dört kitaba
sığdırarak- bizlere ulaştırdı. Verimli, üretken bir yazar kategorisine
bileğinin hakkıyla erişmiş oldu. Diğer kitaplarının peş peşe geleceğinden hiç
kuşku duymuyorum. Bu yazıda, iki şiir, iki de araştırma kitabından
bahsedeceğim. “Düş Yasak” adlı şiir kitabını bulamadığım için öğretmenim yazma
nüshalarını bana gönderdi, o nedenle fotoğrafta üç kitabın ismi mevcuttur.
“Kutsal Metinlerde Şiddet”:
Tevrat, İncil,
Kuran-ı Kerim, Hinduizm, Hitit, Frig, Urartu, Roma, Yunan, Mısır dinleri
üzerine kapsamlı bir çalışmayı içeriyor. Kaynakçaya bakıldığında, konuyla
ilgili çok titiz çalışıldığı: Ayetler, hadisler, tarihi vesikalar, araştırmalar
ve makaleler üzerinde tarama yapıldığı anlaşılıyor. Ülkemizde konuyla ilgili,
daha önce okuduğum Turan Dursun dışında kaynakçada yer bulan bir kitap (Hasan
Kayılık tarafından kaleme alınmış.) daha dikkatimi çekti. Sayın Ceylan’ın bu
araştırması, ilgililer için son derece önemli bir kaynak teşkil ettiğini de
göstermektedir. Kitabın sayfalarını açtığınızda, kutsal metinlerde şiddetle
ilgili tüm bölümlerin anlambilimsel (semantik) bir yöntemle çözümlendiğini
göreceksiniz. İtiraf edeyim, tüm semavi dinleri ve diğer öğretilerin
kitaplarını okumuş bir kişi olarak bu açıdan bir öz-değerlendirme yapmamıştım. Kitabın
anadüşüncesini belirtmek için çok düşündüğümü itiraf edeyim. İmdadıma Haldun
Taner’in “Keşanlı Ali Destanı” yetişti. Orada bir şanson vardır: “ İnsanın eski huyu, kendine hep bir put
yapar, oldum bittim böyle bu, kendi yapar, kendi tapar.” Semavi dinlerin
birer insan icadı olduğu ve kutsal metinlerin bu icada hizmet ettiği, tanrı
adına “insana şiddetin” meşrulaştırıldığı izah ediliyor. Kitap bu yönüyle bir
reddiye niteliğinde olup, ilahiyatçılara, araştırmacılara üzerinde konuşacağı
çok fazla veri sunuyor. Meraklısı için mutlaka okunmalıdır.
“Kutsal Metinlerde Kadın”:
Kitabı okurken
“Kışkırtılmış Erkeklik Bastırılmış Kadınlık” (Erdal Atabek), “Kadının Adı Yok”
(Duygu Asena) kitapları aklıma geldi. Bu serinin üçüncü kitabını Sayın Ceylan
ele almış diyebiliriz. Önceki kitabında olduğu gibi bu sefer de kutsal
metinlerdeki ayetlerden, hadislerden yola çıkılarak kadın olgusuna değinilmiş.
Gene çok titiz bir çalışma vücuda gelmiş. Kadın egemen toplumdan erkek egemen
topluma evrilişin hikayesi hem bilimsel (antropolojik) hem tarihsel hem de
dinsel olgularla açıklanmaya çalışılmış. Erkek lehine oluşturulan hiyerarşik
yapının izleri sürülmüş ve adeta röntgeni çekilmiş. Kadının kendi kimliğine
sahip çıkması esasına dayalı bir anadüşünce kitap boyunca açık ve net olarak
ortaya konmuş. Konuyla ilgili, gerek ilahiyatçıların gerekse de
araştırmacıların üzerinde konuşacağı oldukça zengin bir malzemenin varlığından
bahsetmek mümkün. Meraklısı için önemli bir araştırma olduğunu belirtmek
gerekir.
“Düş Güncesi” ve “Düş Yasak”:
Bu bölümde, iki şiir kitabını birlikte
değerlendirmeye alacağım. Tarihçi yönüyle Sayın Ceylan, şiirlerinde tarihi
olay, olgu ve kişileri de nakşetmekte, adeta şiirin lirizmiyle tarih aynı
potada erimektedir. Kimler yok ki: kutsal kitaplar, Nuh Tufanı, Zeus, Hypatia,
Simurg, Hitler, Ham, Darius, İskender, Kolonos, Hitler ve daha niceleri…
Şiirlerinin temasının, ölüm ve umut kavramlarından yola çıkılarak ifade
bulduğunu söylersek yanılmış olmayız. Şiirlerde ölüme bir meydan okuyuş olduğu
ve ölümü kabullenişin yaşamda doğmak kadar tabii bir hadise olarak görüldüğünü
diyebiliriz. Burada şairin bir metanet içinde olduğunun da altını çizmekte
yarar var. Ölüm ve umut kavramları birbirine adeta zıt olsa da yaşamı kalıcı
kılabilmenin yolunun insanca yaşamaktan, zulümden, muktedirden vareste bir
dünyada mümkün olduğu, ölümün kendi doğası içinde makul ama insan eliyle bir
mezalime dönüştüğü tematik olarak birçok noktada karşımıza çıkıyor. Umutvar
olan şair, sosyalist dünya görüşüyle harmanladığı şiirini bazı noktalarda bir
başkaldırı olarak da bize sunuyor. “Tek kurşun kadar ucuz Hitler’in özü”
Şiirlerinde toplumcu şiirin imgesel zenginliğini kolaylıkla fark edeceğinize
eminim. Şairin, şiirsellikten (imge örüntüsü) öte toplumcu şiirin yalınsak
anlatımına önem verdiği ve bunu lirizmle işlediği bir vakıadır. Kapalı anlatım
yerine açık anlatımı seçtiği ve sözcüklerde “alışılmamış bağdaştırmalar”a pek
itibar etmediği de anlaşılmaktadır. Buna rağmen, beklenmedik anda vurucu
imgelerle karşılaşırsanız da hiç şaşırmayınız. Bakınız:
· “Kaç geceyi çıkardım üstümden / Kaç gündüz
giydim sırtıma saymadım / Onca yaşanmışlıklardan (…)”
· “(…) Kimsesizliğim / İlaç kabul etmeyen / Yeni
yaralar açıyor
· “(…) Bir şiir kaç kitap eder anne / Unutulmaz
acılar mı yatar dizelerde / Yaşayan bir ölünün / Mezarı mıdır şiir”
· “Suskunluğa isyanımdandır yazmam / Yazmam /
Ölümüme çaresizliğim / Yoksullukla / Ayrılığa son sözümdür”
Şair, niçin
şiir yazdığını da son örnekte dolu dolu ifade ediyor. Belki de yaşamının bir
şifresini de veriyor bizlere. Dünya edebiyatında olduğu gibi Türk edebiyatında
da şiir, erkek egemenliği altındadır. Bu egemenliği kıran, tüm kadın
şairlerimize, yazarlarımıza sonsuz minnet duygularımızı iletmek gerekir.
Kalemlerinin mürekkebi kurumasın!
Yorum Yap