Blogger tarafından desteklenmektedir.

Sahnede Bir Ömür Gülçin Üstüntaş

 



Gülçin Hoca ile 1989 yılında tanıştık. Konservatuvarda ikinci sınıftaydım ve OBKT’den (Ordu Belediyesi Karadeniz Tiyatrosu) yeni bir Hoca geldi, dediler. Gülçin Hoca, diksiyon dersimize girmeye başladı. Uzaktan bakıldığında, sınırları olan, gayet resmi, eskilerin tabiriyle Atatürk gibi bir kadındı. Konuştuğunda sanat dolu bir yaşamın ipuçlarını alır, tiyatro adına çok şeyler öğrenirdiniz. Sanat disiplini ve tutkusu Gülçin Hocada adeta bütünleşmişti. Gülçin Hocanın sahnelediği oyunlarda görev almasam da, provalarına, oyun temsillerine (Uluslar Arası Alaçatı Çocuk Oyunları Festivali ASİTEJ dahil) katılmış, onun bilgi ve birikiminden istifade etmeye gayret göstermiştim. Eşi Aydın Üstüntaş, kendisi ve çocukları adeta sanatla iç içe bir aile profilini yansıtıyordu. Aydın Bey, OBKT’nin kurucuları arasında, bir ömür  tiyatroya emek vermiş bir sanat insanıydı. Oğlu Çağdaş, Brezilya’da başarılı bir müzisyen, kızı sınıf arkadaşım Ebru, önce bizim konservatuvarı ardından da Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Tiyatro Bölümü’nü okuyacaktı.

Gülçin Üstüntaş, yaşam boyu sanatın ve kültürün içinde Karadeniz’de önemli izler bırakacaktır. OBKT, ORSEV, Samsun Şehir Tiyatrosu, Samsun Büyükşehir Belediye Konservatuvarı, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi, Müjdat Gezen Sanat Merkezi şimdilik aklımda kalanlar… Bunlar bir araya geldiğinde yaşama değer katan bir aydın olduğu gözlerden kaçmayacaktır.

Tesadüf bu ya, yıllar sonra Gülçin Hoca Ankara’ya gelecek, ailece görüşmeye başlayacak, ardından da Çankaya Belediyesi Çağdaş Sanatlar Merkezi’nde Ataol Behramoğlu için düzenlenen gecede, büyük şairi sahnede canlandırmamı isteyecekti. Metni Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’nden Öğr. Gör. İbrahim Dizman yazacak, Gülçin Hoca yönetecek, ben de oynayacaktım. Gülçin Hoca’ya gittiğimiz bir akşam, eşim: Hocam, bu yaşta böyle hayat dolu olmanızı neye borçlusunuz, diye sorunca Hoca da: Benim yaşımı göremeyen çocuklar, gençler var. O nedenle yaşadığım her an için şükrediyorum, deyivermişti. Gülçin Hocanın böyle ferasetli bir yönü de vardır. Okumayı seven, araştıran, sürekli kendini yenileyen hayat dolu bir kültür insanı.

Türk Tiyatrosu’nda “Benden Sonra Tufan Olmasın”, “ Bir Avuç Alkış”, “Bay Hiç ve Ben”, “Kıldan İnce Kılıçtan Keskince” bir çırpıda aklıma gelen tiyatro anı kitaplarıdır. Anı, alanında söz sahibi kişiler tarafından yazılan ve geçmişe projeksiyon tutan önemli edebiyat türüdür. Söz uçar yazı kalır dercesine, tiyatro yaşamında anılarını biriktiren ve bizlere farklı bakış açılarından düşünme olanağı tanıyan Gülçin Hoca, yazdığı büyük oylumlu eseriyle, sadece tiyatroya değil, anı türüne de katkı sağlamış oluyor. Kitapta yer alan başarma azmi, iş disiplini, mesleğe saygı, özveri, tiyatroya yeni başlayan gençler için önemli bir kılavuz niteliğinde. Bir solukta okunan bu kitap, “Aşk Tesadüfleri Sever” filmini aklıma getirdi. Yaşamda birçok noktada kesiştiğimiz, biriktirdiğimiz, ortaklıklarımız olmuş. Kendi payıma (Hiç üşenmeden kitapta işaretledim.): Ataol Behramoğlu, İbrahim Dizman, Ülker Köksal, Genco Erkal, Cüneyt Gökçer, Eniştemiz Celal Caneroğlu, kızı Hale Caneroğlu, Ergin Orbey, Ejder Akışık, Saruhan Ailesi, Seyit Torun, Prof. Dr. Yıldız Kenter, Turgut Özakman, Tamer Levent, Özdemir Nutku, Mustafa Gencer, Cengiz Cermen, Ragıp Erden, Kemalettin Akgün, Cihangir Dülger, Şahin Saraç, Yaşar Gündem, Mehmet Çömez, Sedat Erdiş, Kader İlhan, Mustafa Kırca, İbrahim Zengin, Muzaffer Önder, Yekta Güngör Özden, Aziz Nesin, Prof. Dr. Sevda Şener birebir tanışabildiğim aydınlar, dostlardı. Bir de kendilerini okuyup, takip edip, hem yaş olarak hem de imkan olarak bir araya gelemediklerim, bakın kimler var: Bahriye Üçok, Türkan Saylan, Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı ve daha yüzlercesi, Hocamın kitabında tekrar hayat bulanlar!

“Aşk Tesadüfleri Sever” adlı bir film vardır, izleyenler hemen hatırlayacaktır. İki sevgilinin yolları ta çocukluklarında ardından ilkgençliklerinde sonrasında da gençliklerinde defalarca kesişecektir. Kitabı okurken hep bu geldi aklıma, İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü’ne yüksek lisans için başvurmuştum. Kuramsal kısımda yazılı sınavı kazandım ve sözlüye (uygulama) çağrıldım. Jüride tabii ki Prof. Dr. Yıldız Kenter vardı. Ben o sınava oyunculuk için değil, dramaturji alanında başvuruda bulunmak istiyordum. Yıldız Hoca’ya durumu izah ettim. Hoca da: Ama, biz dramaturji alanında ilan açmadık, oyunculuk için sahne senin, deyince hazır da değildim, ilgim de yoktu… Hocam ben affınızı istiyorum, diyerek salondan ayrıldım. Son sözüm: Yolu tiyatrodan geçen herkesle birgün bir yerlerde buluşuruz, olmuştu. Öyle de oldu, yıllar yıllar sonra Prof. Dr. Yıldız Kenter ile üniversitenin konferans salonunda tiyatro konulu söyleşi yapıvermiştik. Aslında düşününce ne kadar çok kişi olduğumuzu, yaşama değer katan nice önemli sanat-kültür insanlarının, aydınların bu kitapta adeta sanat resm-i geçit töreniymişçesine yer bulduklarına tanık oldum. Yolu sanat ve kültürden geçen herkes bu kitapta yer almış. İşte Gülçin Hocanın bir ömür sahnede biriktirdikleri sayfalarda teker teker canlanmış.

Haldun Taner’in yazdığı “Sersem Kocanın Kurnaz Karısı” adlı başyapıtta Tomas Fasulyeciyan’ın bir tiradı vardır:

“Zaten aktör dediğin nedir ki? Oynarken varızdır, yok olunca da sesimiz bu boş kubbede bir hoş seda olarak kalır. Bir zaman sonra da unutulur gider. Olsa olsa eski program dergilerinde soluk birer hayal olur kalırız. Görooorum, hepiniz gardoroba koşmaya hazırlanıorsunuz. Birazdan teatro bomboş kalacak. Ama teatro işte o zaman yaşamaya başlar. Çünkü Satenik’in bir şarkısı şu perdelere takılı kalmıştır. Benim bir tiradım şu pervaza sinmiştir. Hıranuş’la Virginia’nın bir dialogu eski kostümlerden birinin yırtığına sığınmıştır. İşte bu hatıralar o sessizlikte saklandıkları yerden çıkar, bir fısıltı halinde sahneye dökülürler. Artık kendimiz yoğuz. Seyircilerimiz de kalmadı. Ama repliklerimiz fısıldaşır dururlar sabaha kadar. Gün ağarır, temizleyiciler gelir, replikler yerlerine kaçışır… Perde !”

Gülçin Hocam oynarken hep vardı, sonrasında da bu kitabıyla hep var olacak. Kitaba sığmayacak kadar ödül ve başarı...Saygılar Hocam.

 

 


Hiç yorum yok