1923'ten Günümüze Türkiye ile Yabancı Devletler Arasındaki Restleşmeler
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dünya
devletleri ve komşularımızla ilişkilerinde Cumhuriyet’in ilanından bu güne çektiği-çekemediği
restlerin bir tarihidir. Sondan başlayacak olursak:
Erdoğan: "Suriye'de bulunan
bu terör örgütleri PKK/PYD-YPG gibi, bunların özellikle Amerika'dan aldıkları
destekler konusunda kendilerine bu desteklerle ilgili üzüntümüzü, bu desteklere
yönelik NATO üyesi ülkeler olarak bunun bizde
meydana getirdiği üzüntüleri ifade
ettik.
Erdoğan: “10 büyükelçinin Osman
Kavala çağrısına ilişkin "Söyledim Dışişleri Bakanımıza, bizim bunları
ülkemizde ağırlamak gibi bir lüksümüz olamaz. Türkiye’ye böyle bir ders vermek
haddinize mi sizin? Kimsiniz siz?" (Önce
ABD, sonra Türkiye kararlarından vazgeçti.)
Biden:"Sözde Ermeni Soykırımı Yasası" ABD'de meclisten geçirildi. (Yanıt verilmedi.)
Trump: "Eğer bu işi doğru ve
insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa,
sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık
etme! Seni sonra arayacağım" (Brunson
serbest kaldı.)
Rus Saldırısı: 27 Şubat 2020'de Rusya destekli Suriye Silahlı
Kuvvetleri'nin, Suriye'nin İdlib ilinde, Türk Silahlı Kuvvetleri'ne bağlı
tabura düzenlediği hava saldırısı. 34 Türk askerinin şehadetiyle sonuçlanır.
ABD destekli FETÖ Darbe Girişimi
(FETÖ halen ABD’de)
One Minute: Erdoğan, İsrail Devlet Başkanı Şimon Peres’e sert
çıkmış. Toplantıyı terk etmiş ve ardından da Davos’a bir daha hiç gitmemiştir.
Mavi Marmara: İsrail'in, Gazze'ye
insani yardım götüren ve "Rotamız Filistin, Yükümüz Özgürlük"
sloganıyla yola çıkan Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs 2010'da düzenlediği
saldırıda 9 Türk yardım gönüllüsü hayatını kaybetti, 50'den fazla gönüllü de
yaralandı. (Bülent Arınç: “Kimse İsrail’e
savaş açmamızı beklemesin.”deyiverdi.)
4 Temmuz ABD’nin Bağımsızlık Günü
tarihinde Irak Süleymaniye’de 11 Türk
subayının başına çuval geçirilmesi (Yanıt
verilmedi.)
2003 ÖNCESi
Başbakan Çiller Dönemi: Ocak 1996
“Kardak Adası Krizi”, Ada, Türk SAT
Komandoları tarafından alınmıştır. Çiller: “Ya alacağız ya alacağız.” demiştir.
(Şimdilerde 19 Ege Adası Yunanlılar tarafından işgal edilmiş ve
silahlandırılmaktadır.)
Turgut Özal Dönemi:
1. Körfez Savaşı 1990, Saddam’ın
Yardımcısı Tarık Aziz, Çankaya Köşkü’nde Özal ile görüşür. Görüşme esnasında
tehditkar hareket etmektedir. Özal, “eğer Türkiye topraklarına bir top mermisi
düşsün, Bağdat’ın göbeğinde seni de Saddam’ı da sallandırırım.” der.
2. Ekim 1992, ABD savaş
gemisinden atılan torpido ile “Muavenet Savaş Gemisi” vuruldu. Gemi komutanı ve
4 er şehit oldu. Tümgeneral Osman Pamukoğlu komutasındaki Türk askeri birliği tarafından
iki ABD helikopteri düşürüldü.
3. Nisan 1993, “…Ermeni hududunda
siz ciddi bir manevra, ciddi bir şey yapsanız, üç tane merminiz de o tarafa
düşse…Ne olur? Yani mesele sen fazla
ileri gidersen ben buradayım demektir. Bunu lafla değil, fiilen yapmak lazım…”
Demirel Dönemi: 1975 yılında ABD ile gerilim artmış,
ambargoyu reddeden Türkiye tarafı ABD üslerini kapatacağını söylemiştir.
Dönemin ABD Başkanı Kissinger, “kimse ABD’yi tehdit edemez.” diye buyurmuş
olsalar da Demirel, üsleri kapatmıştır.
Ecevit Dönemi:
1. 1973 yılında ABD ile “Haşhaş Krizi”
yaşanmış. ABD Türkiye’yi tehdit etmiş ve Sultanahmet Camii’ni bombalayacağını
iletmiştir. Ecevit, resti çekip bu ambargoyu
delmiştir.
2. 1974 Kıbrıs Barış Harekatı. Birleşmiş Milletler’in restine rağmen, Ada’ya
çıkılmıştır.
Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel Dönemi: 27 Mayıs 1960 sonrası Türk
askeri Kore’den çekilince, çekilmenin sebebini öğrenmek isteyen ABD Büyükelçisi’ne, Cemal Gürsel’in
tercüman ile yanıtı sert olmuştu." Söyle bu ayıya, Türkiye Cumhuriyeti
bağımsız bir devlettir ve yaptıklarından da kimseye hesap vermek zorunda
değildir!"
Başbakan İsmet İnönü Dönemi: 1964 yılında Türk askerinin Kıbrıs’taki
kargaşayı sonlandırmak adına müdahale edeceği tartışmaları sürerken, ABD,
müdahale edilirse NATO’dan atılırsınız tehdidine İnönü, “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır.” demiştir.
Atatürk Dönemi:
1.İtalyan Büyükelçi, Mussoli’nin “Rodos’a
40 bin asker çıkarttık, İzmir’i istiyoruz”, sözünü iletmesi üzerine, Atatürk, “söyle
şu herife (Büyükelçiyi kastederek), Mussolini 40 bin askeriyle İzmir’i alamaz
ama ben 4 bin askerimle Roma’yı alırım”, diyecektir.
2. Çok temenni ederim ki, Fransız
Hükümeti aklını başına toplasın. Hepimiz Müslümanız, yemin ederim ki bırakmam
(Hatay’ı kasteder). Fransızlar, Suriye’yi adam yapmak istiyorlarmış. Evvela
kendileri adam olsunlar.
3. Bu bölüm ayraç içindeki adresten
alıntıdır (https://www.neredekal.com/blog/ataturkun-izmirde-ingiliz-amirale-verdigi-tokat-gibi-cevap/). Birinci
Dünya Savaşı'nı kaybeden Osmanlı Hükümeti barış olacağına inanıp büyük bir hata
yapar ve Mondros Mütarekesi'ni imzalar. Bu imza sonrası galip devletler barışa
değil toprakları işgale devam eder. 13 Kasım 1918'e gelindiğinde ise düşman
donanması koca bir nesli feda edip savunulan Çanakkale Boğazı'nı aşarak
İstanbul'a gelir. Gemilerdeki düşman askeri İstanbul'da karaya çıkar. Bu sırada
Osmanlı Hükümeti Mondros'tan 2 yıl sonra yine büyük bir hata yaparak Serv
Antlaşması'nı imzalar. Bu imza üzerine de İngiltere'yle birlikte müttefik
devletlerin Çanakkale ve İstanbul boğazları üzerinde kurdukları hakimiyet
pekiştirilmiş olur.
Ancak tüm bunlar olurken
İngilizlerin Çanakkale savaşları sırasında ağır bir yenilgiye uğramasını bir
türlü kabullenemeyen Lloyd George, İstanbul'u ve boğazların hakimiyetini gerici
ve barbar olarak tanımladığı Türklerin eline teslim etmeme kararı almıştır.
Aldığı bu karar üzerine de Mustafa Kemal Paşa'ya talihsiz bir savunmada
bulunarak der ki; ‘Gelibolu Yarımadası'nın Türklerin eline geçmesine asla izin
vermeyiz. Orası dünyamızın en önemli stratejik noktasıdır. Boğazların Türkler
tarafından kapatılması, savaşı iki yıl uzatmıştır. Türklerin Gelibolu
Yarımadası'na sahip olmaları akıl almayacak bir şeydir ve bunu önlemek için
savaşmalıyız.' Bu sırada bir talihsiz açıklama ve destek de Winston
Churchill'den gelir ve o da der ki; ‘Asya'yı Avrupa'dan ayıran derin su çizgisi
önemli bir çizgidir ve bunu tüm gücümüzle emniyete almamız gerekmektedir.
Türkler Gelibolu Yarımadası ile İstanbul'u alırlarsa, zaferimizin tüm
meyvelerini kaybetmiş oluruz.'
Tüm bunlara rağmen savaş artık
bitmiş ve Türk milleti Kurtuluş Savaşı'nı kazanmıştır. Ancak İngiliz donanması
İzmir Limanı'ndan bir türlü ayrılmamaktadır. Donanmanın bir türlü gitmemesi
Mustafa Kemal'i düşündürmekte ve az da olsa tedirgin etmektedir. Bir gün
İngiliz donanma komutanı Mustafa Kemal'in ziyaretine gelir. Mustafa Kemal Türk
misafirperverliğinden ödün vermez ve komutanı karşılar. Bu ziyaret esnasında
donanma komutanı Gazi'ye, kendi vatandaşları ile azınlıkların durumlarını
sorar. Gazi'de ona suç işlememiş tüm İngiliz ve azınlık vatandaşlarının
İzmir'de kendisi kadar güvende olacaklarını, suç işleyenlerin adaletin huzuruna
çıkacaklarını bildirir. Gazi'nin bu söylemi üzerine İngiliz komutanla olan bu
sohbete gergin bir havaya hüküm sürer ve İngiliz donanma komutanı Gazi'ye:
'Fakat Paşa hazretleri, fevkalade
günler geçirdik. Yunan ordusundan cesaret alan bazı Rum ve Ermeniler şımarıklık
yapmış olabilir. Bunlar, fevkalade günlerin olaylarıdır. Hoş görülmesi gerekir.
Eğer bu kimseler, halkın husumetine bırakılacak olursa, bütün dünya aleyhinize
kıyameti koparır!' şeklinde sarf ettiği bu sözlerle ne kadar büyük bir hata yaptığının
farkında değildir. Gazi ise, komutanı son cümlesine kadar tebessümle dinlerken
o son cümledeki tehditle komutanın sözünü keser, sert ve keskin bir tavırla şu
şekilde karşılık verir;
'Şu ‘efendi - devlet' rolünü bir kenara koyunuz amiral!
Milletleri de tehdit etmekten vazgeçiniz! İngiltere ve müttefiklerinin kıyameti
koparıp koparmayacağını düşünmem! Bunlar memleketimin iç işleridir, kimsenin bu
işlere karışmasına müsaade etmem! İngiltere Hükümeti'nin tebaasını her yerde
koruma hakkı, devletler hukukunun teminatı altındadır. Avrupa devletleriyle
birlikte arkaladığımız Rum ve Ermenilerin güven içinde bulundurulmasını sadece
rica ettik. Yoksa biz bu güvenliği sağlayacak güçteyiz... Arkaladığınız Yunan
ordusunun denizde yüzen leşlerini herhalde görmüş olmalısınız! Türk ordusu
asayişi sağlayacak güçte olduğu gibi, limanı boşaltacak güçtedir de...
Donanmanızın en kısa zamanda limanı terk etmesini istiyorum!'
Gazi'nin sert ve keskin bu cümleleri karşısında afallayan
İngiliz komutan ne diyeceğini bilemeyerek; İngiltere'ye savaş mı açıyorsunuz?
sözleri ağzından dökülür. Bunun üzerine Mustafa Kemal son noktayı koymaya karar
verir ve İngiliz komutana; Savaş açmak mı? Siz yoksa Sevr Antlaşması'nın hala
yürürlükte olduğunu mu sanıyorsunuz? Biz onu çoktan yırttık... Karşımda
oturuşunuzu, sizi konuk saymama borçlusunuz! Bizim gözümüzde "Barış
antlaşması yapmamış" iki devletiz. Savaş hukuku yürürlüktedir.
Gemilerinizi derhal kara sularımızdan çekmenizi size ihtar ediyorum!'
sözleriyle görüşmeyi sonlandırır.
Bu ateşli konuşmaların ardından İngiliz komutan odayı terk
eder ve yaşananları İngiliz Hükümeti'ne aktarır. Olayı öğrenen İngiliz Hükümeti
Türk Hükümeti'ne ültimatom vererek Gazi'nin İngiliz komutanına sarf ettiği
sözlerin yazılı bir şekilde teyit edilerek kendilerine ulaştırılmasını ister.
Türk Hükümeti de İngilizlerin bu isteğini yerine getirir yazılı teyidi iletir.
İki ülke arasında yaşanan bu sıcak ve hararetli olay ülkede
ve paşanın yakın çevresi tarafından duyulmaya başlanır. Mustafa Kemal
Atatürk'ün en yakınlarından biri olan Falih Rıfkı Atay bu olayın ardından;
"Başımızı yeniden savaş belasına sokacağız." diye endişe etmiştir.
Türk Hükümeti'nin düşman gemilerine tanıdığı süre bitmiştir
ve o sırada limanda bulunan İngiliz ve Fransızlara ait gemiler, kendi
uluslarına ait kişileri ve askerlerini gemilerine bindirerek İzmir Limanı'ndan
demir alıp Türk kara sularından çekilirler. Tam bu sırada Atatürk'ün yanında
bulunan Salih Bozok o anı şu cümlelerle tarif eder; "Verilen zaman
bittiğinde, büyük İngiliz donanmasının uzaklaşmasını seyrettik. ‘O' ise,
bakmıyordu bile...
Türkiye’nin solmasına da budanmasına da mani olan devlet
insanlarımıza saygıyla!
Yorum Yap