Atasözlerimizdeki Örgütlü Toplumun Reddine Dair Bir Eleştiri
Atasözleri içinde yaşadığı
toplumun adeta parmak izi niteliğindedir. Dil ve kültür yoluyla asırlar
öncesinden günümüze o toplumun değerlerini içerisinde taşır. Batı medeniyetinde
STK’ler demokrasinin ve millet egemenliğinin yapıtaşları olurken, demokrasi ülkemizde
sadece sandıkta hatırlanan ve siyasilere tahvil edilmiş bir olgu olarak
düşünülmektedir. Oysaki sivil toplum örgütlerinin varlığı, o toplumun
demokratik teamüllerinin en önemli besleyicisi niteliğindedir. Bir apartman/site
yönetimini dahi tam anlamıyla sağlayamadığımız ülkemizde Hilmi Yavuz’un
değişiyle, bu ülkeye 150 yıl daha demokrasi gelmez, özlü sözü, moral
motivasyonumuzu neredeyse başka bir bahara ertelememize neden olmaktadır.
Örgütlü toplum olmayışımızı, biraz
bilimsel makalelere, biraz da tecrübemize dayanarak izah etmek düşüncesindeyiz.
Şöyle, atasözlerimizi ve/veya deyimlerimizi bir hatırlayalım mı?
Grubun ya da bireylerin ortak çıkarlarını değil; kendi çıkarını göz etme:
Köprüden geçinceye kadar ayıya dayı de.
Sinek pekmezciyi tanır.
Ar dünyası değil, kar dünyası.
Gelen ağam, giden paşam.
Çoban bile çıkarları için sever
dağı. Otlattığı koyunlardan alacak sütü, yağı.
Yeniliklere kapalı olmak,
araştırmayı reddetmek:
İcat çıkarma.
Her deliğe elini sokma, ya yılan
çıkar ya çiyan.
Üstüne vazife olmayan işlere
burnunu sokma.
Açık yaraya tuz ekilmez.
Örgütlü davranışı reddetme:
Nerede çokluk orada …okluk.
Kurumsal davranışı reddetme:
Her yiğidin bir yoğurt yiyişi
vardır.
Farklılığı reddetme:
Sürüden ayrılanı kurt kapar.
Vakitsiz öten horozun boynunu
keserler.
Doğru söyleyeni dokuz köyden
kovarlar.
Destursuz bağa girilmez. (İzin
almadan hareket edememek.)
Grup davranışının dışına çıkma,
bencillik:
Her koyun kendi bacağından
asılır.
Bana dokunmayan yılan bin
yaşasın.
Gemisini yürüten kaptan.
Devletin malı deniz, yemeyen domuz.
Abdal abdalın ne onduğunu ister
ne de bulduğunu.
Her horoz kendi çöplüğünde öter.
Benden sonra tufan.
Pişmiş aşım, ağrısız başım.
Suya sabuna dokunma.
Atasözlerimizi alt alta
topladığımızda: Bireyselliğin ve çıkarcılığın öncüllendiği, farklı fikirlere, arayışlara,
örgütlü davranışlara ciddi anlamda izin verilmediği görülmektedir. Böylesi bir
tutumun demokrasi ve birlikte yaşama kültürüne katkı sağlayamayacağı açıktır.
Atasözlerini değiştiremeyeceğimize göre, kendimizi değiştirmenin, birlikte
hareket edebilmenin, ortak çıkarlar için ortaklıkları vurgulamanın zamanı geldi
de geçiyor. Bir otobüs, metro durağına gittiğimizde genel çoğunluğun sıraya girmek yerine topluca
aynı kapıya yöneldiğini görmek, araçların birbirini peş peşe takip ettiği
akşam-sabah saatlerinde emniyet şeritlerindeki yığılmaya tanık olmak, bir
markette kasa önünde dahi sıramıza mukayyet olamamak atasözlerimizin bir
sağlaması niteliğinde olup bireysellikten/ bencillikten nemalanan kesimlere dur
diyebilmek adına birlikteliği olumlu anlamda vurgulayan belki de tek atasözümüzden
(Bir elin nesi var, iki elin sesi var.) yola çıkarak örgütlü davranmayı
öğrenmeliyiz.
Yorum Yap