Doğan Cüceloğlu'nun Ardından
Eşimin ve benim kütüphanemizde ortak
olan tek kitabın (İnsan ve Davranışı) yazarı Doğan Cüceloğlu’dur. Bu kitap, psikoloji
alanında halen referans olma özelliğini sürdürmekte, hem tıp fakültesinde hem
de eğitim fakültesinde okutulan kitapların belki de başını çekmektedir.
Hoca, bu kitabıyla bilim alanında
(özellikle dil psikolojisi) ne kadar başarılı olduğunu göstermiştir. Benim de
dil psikolojisiyle ilgilenmemin ve göstergebilimle bu alanı bir arada çalışmaya
başlamamın Doğan Hocanın bu kitabı sayesinde olduğunu belirtmek isterim.
Doğan Hoca, sonraki kitaplarında
“kişisel gelişim” alanına ağırlık vermeye başlamış ve daha çok insanlar arası
iletişime yer vermişti. Evlilikle ilgili son kitabı hariç tüm kitaplarını
okudum. Evlilikle ilgili tavsiyelerini içeren son kitabını ise, Hocanın iki
evlilik yapması nedeniyle “belki bir ön yargı olacak ama” okumak istemedim.
Doğan Hoca, hikaye üslubuyla
insanlar arası ilişkileri çok yönlü ele almayı başarmış ve üstüne, büyük bir
okur kitlesine ulaşmıştı. Cübbeli Ahmet, nasıl ki mütedeyyin kesimin hikaye
anlatıcısı olmayı başarmışsa Doğan Hoca da seküler orta sınıfın hikayecisi
olmuştu. Hikayeyi seven toplumumuz, kendisine dokunan, içinde biraz duygu,
biraz mizah olan yazıları ve söylemleri çok sever. Doğan Hoca da bu gerçeği
görmüş ve orta sınıfın meddahı oluvermişti.
Hocanın, popülist psikolog olarak
akademik çevrelerce değerlendirildiği bir vakıadır. Hoca geniş kitlelere, büyük
holdinglere sosyal ve kurumsal iletişim konusunda ulaşırken akademik
disiplinden pek fazla ayrılmadığı da gerçektir. Peki bu yazıyı niçin kaleme
aldık, onu söyleyelim. Hocanın, bilim adamı kimliğinden çok halk adamı kimliğini
tercih etmesi bir eleştiri konusudur. İlk kitabının devamını getirmesi kuşkusuz bilim dünyası için
önemli bir katkı olacaktı ama Hoca bu kulvarını değiştirmiş oldu.
İnsanlar arası iletişimde kişinin
tek başına farkındalığı bir şey ifade etmiyor. Yani bu süreç “ontolojik” (varlığa
bağlı) ilerlemiyor. Einstein’ın inandığı determinizm (Hiçbir şey nedensiz
değildir.) iletişim yasaları için belki de en önemli şifreyi içinde
barındırıyor. Sağlıklı iletişimin olabilmesi için başlangıçta kişinin ruh
sağlığı geliyor. Bu olmadan iletişim başlamıyor. Hoca ise, kişisel farkındalık üzerine
yıllarca eserler kaleme aldı, buna rağmen kişinin psikolojik yeterliliği yoksa
değil bir kitap, bin kitap okutsanız fayda sağlamayacağını da biliyordu ama, o gene kişinin başaracağına inanmıştı. Sartre dahi, her şeyi insanla başlatıp insanla bitirirken boheme kapı aralamak zorunda kalmıştı. Haliyle insanı merkeze alan, tek yönlü iletişim modeli kişiyi rehabilite etse de gerçekle pek bağdaşmıyordu. İkinci
büyük problem ise, üretim-tüketim ilişkileri üzerindedir. İnsanların maddi
(temel ihtiyaçları ya da) beklentileri karşılanmadıkça iletişim problemleri
çözülemez. Bununla ilgili onlarca tanıklığımız vardır. İş yerlerindeki en büyük
iletişim çatışmaları ekonomik eksende ilerlemektedir. Üçüncü büyük problem
siyasettir. Siyasetin uhdesinde yapılan atamalar iş yerlerindeki iş barışını
bozmuş ve yönetici- çalışan arasındaki çatışmaları ayyuka çıkartmıştır. Kamu
kurumlarında liyakat sorunken, özel sektörde de ekonomik nedenlerle hareket
edilmektedir. Bunların iletişimi tamamen bozduğu yaşanmışlıklarla sabittir.
Diğer bir büyük problem de bağnazlıktır. Kültür içine yerleşen antidemokratik
tutumlar, boş inançlar da iletişim dünyamızı yerinden sarsmaktadır. Dolaysıyla
Hoca, sadece kişisel farkındalığı dile getirirken, kişiden yola çıkarak
iletişim çatışmalarını çözmeyi hedeflemişken yukarıda saydığımız neden-sonuç
ilişkilerini konu edinememiştir. Kuşkusuz, yazılarında değindiği neden-sonuç ilişkileri
olsa da, asıl kaynağa bir türlü inmemiştir. Hoca, kendi yoksulluğunu dile
getirmiştir evet ama, yoksul insanın nasıl iletişim kuracağı üzerine tek bir
yazı kaleme almamıştır. Netice olarak, kişisel gelişimin sadece kişinin kendi
gelişimiyle doğru orantılı olmadığını kişisel gelişimcilerin bilmesinde fayda
vardır. Sağlıklı bir iletişim için, sağlıklı; psikoloji, ekonomi, siyaset,
kültür, inanç, hukuk, eğitim vb. gibi bileşenler gerekir. Yani, iletişim tek
taraflı değildir. Örneğin, çocukluğunda şiddet gören bir bireyle sağlıklı
iletişim kurabilmek pek de kolay olmaz. O daha çok şiddetle bir şeyleri çözmeyi
deneyecektir. Sadece kişinin kendisinden yola çıkılarak yapılacak öneriler
modern “Derviş”e hitap eder ki o da bizlere romantik bir bakış açısından fazla
bir şey kazandırmaz.
Kabul etmek gerekir ki
iç-iletişim ve çocukla iletişim konularında Hoca, değerli ve özgün düşünceler
ortaya koymuştur. “İnsan ve Davranışı” kitabı ise, halen kitaplığımda başucu
kaynağım olmaya devam etmektedir.
Ezcümle, iletişim yolculuğumda
bana sayısız kapı aralayan büyük müellif ve bilim insanı Doğan Hocamız, ruhun şad
olsun.
Yorum Yap