Blogger tarafından desteklenmektedir.

Sosyal Medya Ne Kadar Sosyal

 



         İki kadın sohbet ediyorlarmış ve yeni aldıkları mücevherleri birbirlerine gösterme telaşındayken, ayol diye söze başlamış birisi. (elini, yeni aldığı pırlanta küpeye doğru uzatarak) Dün gece yolda giderken bir küpek gördüm. Öbürü geri kalır mı? (yeni pırlanta yüzüğü olan parmağını iterek) Ayol hoşt hoşt deseydin. deyivermiş. Bu yazımızda sosyal medyanın alameti farikalarını konuşacağız.

         Çağımızda sosyal medyanın gücünü tartışmak pek bir ahmaklık olur. Sosyal medyaya ket vurmak, sosyal medyayı sansürlemek özellikle yeni kuşakları tam anlamıyla karşınıza almak demektir. Önce sosyal medyanın faidelerine değinelim. Medyanın kutuplaştığı şu dönemde, gerçek ve hızlı haber almanın biricik yolu sosyal medya olmuştur. İzmir Depremi’ni gazetelerden önce sosyal medyadan saniyesi saniyesine haber aldık. Sosyal medya yoluyla birçok saklanan belgeye ulaşabiliyoruz. Sosyal medya sayesinde eski dostlarımıza ulaşabiliyor, bir araya gelebiliyor, hızlıca örgütlenerek örneğin bir hayvan hakları konusunda medya üzerinden kanaat değiştirtebiliyoruz. Sosyal medya, haber almanın yanı sıra, bilgi ve duygunun, kişisel duyuruların önemli bir ajansı haline dönüşüyor. Bu bahsettiklerim sosyal medyanın kazanımlarıydı. Bir de sosyal medyanın bize kaybettirdikleri var ki, ona da birazdan değineceğim.

Sosyal medyanın çeşitli işlevleri bulunuyor. Buna değinmeden önce dilbilimden yola çıkara dilin işlevlerine kısaca değinmek isteriz. Dilin işlevleri denilince, bizi ilgilendiren maddeleri (diğer işlevleri hariç) ele almak isteriz:

Göndergesel işlev: Bilgi vermek amaçlıdır.

Alıcıyı harekete geçirme işlevi: Çağrıda bulunmak, alıcıda tutum ve davranış değiştirmek amaçlıdır.

Heyecan bildirme işlevi: Öznel yaklaşım esaslı, duyguları paylaşmaktır.

Kanalı kontrol işlevi: Gönderilen mesajın anlaşılırlığı sorgulanır.

Dilin işlevleri açısından sosyal medyada sık olarak gördüğümüz bu iletişim biçimine bir de, “dilin hava atma işlevi”ni eklesek biraz abartıya kaçar mıyız, bilemiyorum. Ama, şaka bir yana yukarıdaki dilin işlevlerinin sosyal medya paylaşımlarında birden çok işlevi barındırdığına tanık olabiliriz. Örneğin, bir fotoğraf, dilbilime göre dil göstergesidir. Gösterge ise, gösteren ve gösterilenden oluşur. Fotoğrafta mutlu, mesut bir görüntü veren paylaşımcının, dilin işlevleri açısından: Ben şöyle pahalı bir restorandayım (bilgi vermek), ne kadar mutluyum (heyecan bildirmek), like (beğeni) gelirse (Mesajın anlaşılırlığı test edilmiş olur. Kanalı kontrol işlevi yerine gelir.), alıcı kıskanırsa da (Alıcı hareket geçmiş, tutum ve davranış değişmiştir.) Görüleceği üzere, bir sosyal paylaşımla birden çok dil işlevi gerçekleşir.

Gelelim sosyal medyanın sosyal olmayan tarafına. Bu taraf masum olmadığı gibi, taraflı da olabilmektedir. Kendi gözlemlerime göre bir kategori oluşturduğumda:

Takıntılılar (obsesif), sürekli aynı mesajı paylaşmaktalar. Bu bir eleştiri olabildiği gibi, bir yaraya parmak basmayı da hedeflemektedir. Fakat, sürekli aynı kanaldan ve aynı frekansla paylaşım yapmaktadırlar. Özellikle siyaset alanı bu kişilerin tercihine giriyor.

Eleştireller, sürekli bir şeyleri eleştirmekte, gri renk yerine (ak’tan ziayade) karaya yönelen. “Batsın bu dünya”, anlayışında olanlar. Yapılan araştırmalar, sürekli eleştiride bulunan kişilerin, kendi iç dünyalarındaki karışıklığı, sosyal medya yoluyla temize çektiği düşünülmektedir. Yani, öfkeleri ve sıkıntıları sosyal medya yoluyla bir nebze olsun azalmaktadır.

Mahalle yanarken, mahallenin şeyinin saçını taraması misali, olaylardan kopuk, kendi reklamlarının peşinde olan, narsistler… Bu kişiler için her türlü olay veya olgu, narsistik ihtiyaçlarının doyurulması içindir. Buna mukabil ne kadar paylaşım varsa yapmaktadırlar. Tek dertleri like almak (amiyane tabirle parmaklanmak) olduğu için, like alabilecekleri ne varsa yapmaya meyillidirler. Zaten sosyal medyanın en büyük baş belaları da bunlardır. Çünkü kişilik özellikleri olarak da sosyal olan bu varlıklar, sosyal medya yoluyla kendilerine hayranlıklarını ifşa etmiş olurlar. Genelde mutlu bir tablo çizmelerine aldanmayın, büyük sözü dinleyin

Sonradan görmeler ise; gittiği, yediği, içtiği, hatta ..ıçtığı şeyi dahi paylaşırlar. Bak ben işte böyleyim, havası verirler. Kredi kartları olmasa, mümkündür aç kalacaklar. Görgülü kişiler, paylaşımlarında varsıllıklarını gizler. Aldıkları araba, ev, yazlık, gittikleri yer vb. çok gerekli olmadıkça paylaşmazlar.

Reklamcılar, örtük ya da açık kendi ticari faaliyetlerini paylaşırlar. Bıktırıcı olan bu paylaşımları için de sürekli birilerini etiketlerler. Gerçekte bu kişiler, sosyal medyayı kullanırken duygusal içerikli mesajları kullanıp, okuyucuyu, izleyiciyi etkileri altına alır, hipnotize ettikten sonra da kendi faaliyetleri için tüm takipçilerini kullanırlar. Tek dertleri ticaridir.

Troller, benim de başıma birkaç kez musallat olan bu tipler, farklı hesaplarla sizin ve takipçilerinizin gardını düşürmeyi amaçlarlar. Sahte hesaplar yoluyla, istedikleri hakareti ve yönlendirmeyi yaparlar. Bazılarının istihbarat ve terör örgütleri vasıtasıyla sosyal medyayı kullandıkları, kitlesel nümayiş yaratacak eylemler planladıkları, bunun için de yalan yanlış; bilgi, belge, video paylaştıkları bilinmelidir. Genel olarak sosyal medyadaki birçok bilgi, kaynağı belli olmadan paylaşılmakta ve belirli odakların işine yaramaktadır.

Bütün bunların dışında; gösterdiği başarıyı, bir töreni, bir yası, herkesin gitmesini görmesini istediği bir yerin manzarısını, yediği çok özel bir yemeği (bir değer icab etmesi koşuluyla), muziplikler yapması, kendi kanı ve görüşlerini dile getirmesi, arada kendisinin fotoğrafını paylaşması, mutluluğuna sevenlerini ortak etmesi son derece makulken, sosyal medya nöbetçisi olarak aynı anda; Facebook, Instagram, Twitter, LinkedIn vd. üzerinde sosyal iletişimde bulunabilmek, bu kişilerin gerçekte sosyal olmadıklarına işarettir.

Sosyal insan, beş duyunun gereğini yerine getirir. 2007 yılından beri sosyal medyayı aktif kullanırım. Deneyimim odur ki, ben gerçekten sevdiğim insanlarla yüz yüze görüşüyorum. Ya da önemli bir durum olduğunda aranıyorum, arıyorum. Neticede dostlarımızla birbirimize pek parmak atmıyoruz. Burada esas, sosyal medyanın sosyal olacağım derken, gerçekte bireyleri yalnızlaştırdığı, gerçek dünyadan kopartıp, sanal dünyaya bizi ram ettiğidir. Bir karikatür vardı. Musalla taşında yatan rahmetli için, arkadaşı diğerine şöyle diyordu. Çok takipçisi vardı ama… Biri hoca, iki arkadaşından başka cemaati olmayan bu rahmetlinin, sosyal medyası ile gerçekler pek örtüşmüyor olmalı.

Kendisinin sosyal olduğuna kefil olduğum ama sosyal medya kullanmaktan imtina eden çok tanıdığım var. Bu kişiler, sosyal medyayı vakit kaybı olarak görüp, işlerine ve sevdiklerine odaklanmaktadırlar. Kanımız ise, sosyal medyada insanların tutum ve davranışlarının paylaşımlar yoluyla değişmediği üzerinedir. Kişisel bağlamda, bir nevi içimizi rahatlatmaktan başka bir şey değil sosyal medya. Sosyal medyada az sözcük, çok görsel makbul. Gerçek yaşamda ise, soyutlama yapamayan bireyin bir kıymeti bulunmuyor. Soyutlama yapamayan toplumların en geçerli silahı somut, görsel unsurlardır. Uyuşmuş zihinlerden uyuşmamış fikirler çıkmaz.

Evet sosyal medya birçok yerde işimize yarıyor. Yeter ki onu doğru kullanalım ve dostlarımızla iletişimimizi yüz yüze gerçekleştirmeye özen gösterelim. Çünkü sosyal medya, adı gibi pek de sosyal değil.

 

Not: Youtube konusunu ayrıca işleyeceğim.


Hiç yorum yok