Karadenizli Olmak Karadeniz'de Olmak
Batı Anadolu’nun giriş kapısı Samsun’a varmadan hemen önce Havza, yeşil tacıyla sizi karşılayacaktır. Samsun’a doğru yol aldıkça, yeşilin envayi tonunu görmeye başlarsınız. Sahile inince burnunuzu yakmaya başlayan denizin kokusuyla Samsunla karşılaşmış olursunuz. Yolun solunda Atatürk’ün 1919’da ilk adımını attığı rıhtım, sağında da şahlanmış “Atatürk Heykeli” kucaklar sizi... Ne diyordu Cahit Külebi:
“Samsun limanına bu gemiden atılan demir değil
Sarılan anayurda Kemal Paşa’nın kollarıydı.”
Yol aldıkça, Samsun’dan Hopa’ya upuzun
bir sahil şeridi ve onu döven dalgalar eşlik eder sizlere. Çoğu yerde denizle
atbaşı gidilir. Solunuzda, sahildeki martılar adeta bir resm-i geçit sunarlarken;
sağınızda yemyeşil ağaçlar eğilip bir sağa bir sola sizi selamlayıp dururlar. Sahilden
içerilere kıvrıldıkça da dallarında yemişler, yamaçlarında kuşlar, vadilerinde
gürül gürül akan çaylar, dereler çıkacaktır karşınıza.
Tarihte birçok medeniyete ev
sahipliği yapmış bu coğrafyada; Türkler, Lazlar, Gürcüler bir arada aynı dili
konuşup, aynı dine inanmaya başlamışlardır. Bu yörenin insanını Evliya Çelebi
(17. yy.) şöyle anlatır: “(…) Erzurum dağları kış kıyamet olduğu vakit burada
gül, reyhan ve erguvan açar. Kış olmaz gayet ılıktır. Halkı ahlaklı ve yabancı
dostu insanlardır. Ama Çiço, Çagata ve Lazki denilen azınlık gruplar gayet
inatçıdır.” Trabzon’u anlatırken Lazlar’dan da bahsetmiş Çelebi. Nasıl bir
gözlem gücüdür ki, halen o inatçılık devam etmektedir. Bu inadın iyi yönleri de
var kuşkusuz, mücadele azmi için de inat gerekiyor. Recep Tayyip Erdoğan ile
Ekrem İmamoğlu’nun ortak noktada buluştukları en önemli özellikleri siyasi
inatçılıklarıdır. Başka söze ne hacet?
Nazım, Kuvayi Milliye Destanı’nda
şöyle der:
“Dümende ve baş altlarında insanları vardı ki
bunlar
uzun eğri burunlu
ve konuşmayı şehvetle seven insanlardı ki
sırtı lacivert hamsilerin ve mısır ekmeğinin
zaferi için
hiç kimseden hiçbir şey beklemeksizin
bir şarkı söyler gibi ölebilirdiler…”
“Süt Kardeşler” filmini
hatırlarsınız. Filmde Şeket Altuğ: “Hızır idi Yunus idi” diye bir başlar, sonu
gelmez bu tekerlemesinin. Konuşmayı şehvetle sever Karadeniz insanı.
Belirli mesleklerde de pek
mahirdirler: Gemi yapımı, balıkçılık, silah imalatı, inşaat… Karadenizlinin
kimliğine işlenmiştir inşaatçılık. Özellikle bu becerinin coğrafyanın getirdiği
bir nimetten sayılması yanlış olmaz. Neredeyse düzlüğü bulunmayan bu
memlekette, ev kurmak, yol yapmak mahiret ister. Sonraları İstanbul’un birçok
semtini bu ustalar inşa edecek ve ardından aynı ustalar müteahhitliğe
başlayacaktır. “Karadenizli müteahhit”, yakıştırmasının kökeni buradan
gelmektedir.
Karadeniz’in engebeli yapısı,
pratik düşünen bir topluluğu var edecektir. Karadenizli hızlı ve pratik düşünme
yetisini, coğrafyanın da etkisiyle nesilden nesile kalıtımla aktarabilmiştir. Karadeniz’de
yaşam hiçbir zaman yavaş akmaz. Bunun en güzel göstergesi de horonundaki
canlılıktır.
Kadınlar çok cevval olup,
evlerinin de gerçek yöneticisidir. Karadeniz’de birçok işi kadınların yaptığına
tanık olmanız işten bile değildir. Kadınları oldukça cesur ve dayanıklıdır.
Yaşlı ninelerin anlattığı fıkralar ve ettiği küfürler de okkalıdır. Değişiktir
Karadeniz kadını…
Erkeği ise, azmi ve gözünün
karalığı ile bilinir. Bu memlekette kurnazlık pek sökmez. Çünkü, bunun bir
bedeli olduğunu her erkek bilir. Kavgacı olduğu kadar da sıcakkanlı bu memleket
insanı, çabuk parlamasıyla da bilinir. Havanın sürekli kapalı ve gri olması da
psikoloji üzerine etkilidir. Asabiyetin buradan geldiği bilim insanlarınca öne
sürülmektedir.Yağmuru sever Karadenizliler, o
yüzden yağmurdan pek kaçmazlar. Yağmurda koşuşturan insanları görürseniz biliniz
ki onlar kahir ekseriyetle Karadenizli değildir.
Tarih boyunca denizcilikle
iştigal eden bu coğrafyanın insanı; Venedikliler, Cenevizliler vb. birçok
denizci medeniyetlerle de içli dışlı olabilmişlerdir. Bunun sonucu, dünyanın
her yerinde bir Karadenizlinin imzasının atıldığına şahit olmanız sürpriz
değildir. “Bize her yer Karadeniz” diyenleri duyar gibiyim. Araştırmacılara
göre de Karadeniz pidesinin Pizza/Pidde Venediklilerden kalma bir miras olarak
görmek mümkündür.
Mizahın binbir çeşidini
bulabileceğiniz bu bölgenin insanı, “Temel Fıkraları”yla da kendi kendini
eleştirebilecek bir olgunluğa sahiptir. Bu bölgeden çıkmış din adamları da çoğu
kez eğlenceli ve nevi şahsına münhasır üsluplarıyla tanınmışlardır. Ofli Hoca’ya sormuşlar: Hocam kızların
bluejeans giymesi günah mıdır, diye? Hoca içini çeker, pek günahhtur ta,
yakişana da yakişiyi, der. Türk tiyatrosunun en tanınmış komedyenlerinin Karadeniz’le
bir bağının olması tesadüfi değildir: Levent Kırca, Ferhan Şensoy, Metin
Akpınar, Ali Poyrazoğlu, Ercan Yazgan, M. Ali Erbil, Erol Günaydın’ı burada
hatırlatmış olalım.
Karadeniz’de dini ve milli
ritüeller daha yoğun vücut bulur. Tarihçilere göre, Cumhuriyet öncesi burada
bulunan azınlıkların ve dini inançlarının etkisini göz ardı etmemek gerekir.
Hal böyle olunca bir ahbabıma göre: “Karadenizli devletçidir. Gemiyi en son
terk eder. Karadeniz’de kaybeden Türkiye’de de kaybeder, demektedir.”
“Üç Büyükler”e Anadolu’dan eklemlenen tek takım gene Karadeniz’den çıkmıştır.
Her türlü yeşilliğin sofranızda
yer bulduğu Karadeniz’de; hamsi, mısır ekmeği, turşu kavurma, kuymak, pide
gastronominin temel taşlarını oluşturur. Evlerde yapılan su böreği, sarma ve
baklava lezzeti itibariyle birçok bölgemizden ileridedir. Unlu mamüller
konusunda da Gümüşhane’yi merkeze aldığınızda gene Karadeniz çıkacaktır
karşınıza. Tencere yemekleri konusunda çeşit olarak biraz geride de olsa
Karadeniz’in lezzetleri tadılmaya değerdir.
Ilıman iklimi, buranın yaz ve kış
tercih edilmesinin sebebidir. Yaz ayları temmuzla başlayıp ağustosun on beşine
kadar sürer. Sonrasında yağmurlar ve fırtınalar sizi karşılayabilir. Yayla turizmi
için Karadeniz Bölgesi doğusundan batısına kadar ülkemizin gözbebeği olmuştur.
Bugün Arap ülkelerinin de gözdesi haline dönüşen Karadeniz, turizmde önemli
gelir kaynaklarımızdan birisi olmaya namzettir.
Karadenizlinin tipik
özelliklerini anlatmaya çalışırken bir de sağlamasını yapmak gerekir.
Konuşmayı, seven, gözü pek, dürüst, neo-meddah, asi, yeri geldiğinde lafını
sakınmayan, doğal bir Nihat Genç figürünü şöyle bir hatırlayınız. İşte tipik
özellikleriyle Nihat Ağabey, bu mahallenin delikanlılarından biridir.
Şimdi diyeceksiniz ki, Karadeniz’in
hep iyi taraflarını anlatmışsın. Evet, doğru! Ama, ben de beş parmağın beşi bir
mi? diye sormak isterim. Her toplumda çürük yumurtalar vardır ve bunlar için
güzelliklerimizden neden vazgeçelim ki?
Fındığı, çayı, tütünü, tereyağı,
mısırı ve hamsisiyle Orhan Gencebay’ın, Sunay Akın’ın, Volkan Konak’ın, İlhan
Şeşen’in bu memleketi “Ellerinde çiçeklerle, sırılsıklam” sizi karşılayacaktır.
İşte o zaman açmayın şemsiyelerinizi…
Bu yazıda hep erkekleri andınız,
Karadeniz kadınlarından ünlüler hiç mi yok? dediğinizi işitiyorum. Meşhur bir
efsane vardır “Amazonlar”… İşte o kadınların da memleketidir Karadeniz. Kadın
ünlüleri sormuştunuz ya, çevrenizde bir Karadenizli kadına bakmanız yeterlidir.
İşte gerçek Amazonlar onlar olup ünsüzüne de rastlanmamıştır.
Sinop’un denizi, Hamsilos Koyu,
Erfelek Şelaleleri, Samsun’un Atatürk
Heykeli, Atakum sahili ve kumsalı, Ünye’nin Çakırtepe’si, Fatsa’nın denizi
kucağına almış Hünkar Restorantı, Ordu’nun Boztepe’si, Yalıköy’ü, Giresun’un
denizle lebaleb kalesi ve yaylaları, Trabzon’un Sümela’sı, Sis Dağı, Uzungöl’ü,
Rize’nin Fırtına Deresi, Botanik Çay Bahçesi, Hemşin Evleri, Artvin’in
çimenlerinde buz gibi suların aktığı yaylaları, yayla evleri, şelaleri endemik
bitkileri ve florası… Karnınız acıktıysa; kahvaltıda anzer balı, kaymağınız;
öğlen kuru fasulye ve sütlacınız; akşam da denize karşı Akçaabat, Yalıköy
Köftesi, mis gibi taze çayınızla sizi bekliyor.
Anadolu’muzun ender seslerinden
Ümit Tokçan’ın söylediği, “Gemiciler” türküsüyle sözlerimize noktayı koyalım.
GEMİCİLER
Gemiciler kalkalum
Şu yelkeni takalum
Şişirip de yelkeni
Sırtüstünde yatalum
Kızılırmak başına
Şu ırgatı atalum
Tutalum baluk havyar
Keyfimize bakalum
Çekin uşaklar çekin
Hemen aldık ırgatı
Geliyor bir sert rüzgar
Vuralım iki katı
İsmail de burada
Hasan çıksın gördeğe
Uşaklar berde bende
Coştum arkadaş coştum
Biraz çalam kemençe
Kaptan attı ırgatı
Sen de tut ha bu katı
Gel girelum ırmağa
Esecek ha şu batı
Gemici uşakları
Deniz başımın tacı
Yoklayın şu ırmağı
İnşallah çıkar acı
(Derleme: Muzaffer SARISÖZEN)
Yorum Yap