Hayatın Anlamı
Bir eliniz
yağda, diğer eliniz balda bir yaşam sürdüğünüzü düşünün. Bazılarının dediği
gibi, siz istemeseniz de para peşinizden geliyor. Bir adada yazlık yaptırdınız
ve etrafınızda size hizmet eden onlarca yardımcınız var. Amma velakin,
çevrenizde sizi çıkarlarının haricinde seven tek bir kişi bile yok. Ne eşiniz
ne çocuğunuz ve ne bir başkası… Herkes hesap peşinde. İnsanı en çok yoran
galiba budur. Muhatabınızın zihnini de okuyamıyorsunuz. Çünkü, aynanın arkası
karanlık. Böyle bir zenginlik ister miydiniz?
Peki ya
insanlar neden önceliklerini maddi varlıklar üzerine inşa ediyor? Gemisini
kurtaran kaptan misali, herkes kendi yolunu bulmaya çalışıyor. Her koyun kendi
bacağından düsturuyla yaşamı çekilmez hale getiriyoruz. Zaman geçiyor ve bir
bakmışız çevremizde kimse yok!
İnsanın
evrende varoluşuna anlam katan biricik değeri uzun zamandır düşünüyordum. Ne
için yaşıyoruz ve ne için şu kısacık dünyayı emellerimize dar ediyoruz? Ve
sonra dedim ki, sevgi! Biraz araştırınca, bakın kimler çıktı karşımıza: “Şu ana kadar bilimin henüz açıklayamadığı
son derece güçlü bir enerji mevcut. Bu, herkesi içine alan, yöneten ve tüm
evreni yöneten tüm olayların arkasında olan ve henüz adını koyamadığımız bir
güçtür. Bu evrensel güç ‘SEVGİ’dir. Belki de, gezegenimizi mahveden nefreti,
bencilliği ve açgözlülüğü tamamen ortadan kaldıracak bir sevgi bombası yapmaya
henüz hazır değiliz. Ancak, herkesin içinde ortaya çıkarılmayı bekleyen küçük
ama güçlü bir sevgi jeneratörü var. Sevgili Lieserl, bu evrensel enerjiyi
vermeyi ve almayı öğrendiğimizde, sevginin her şeyin üstesinden gelebileceğini,
herkese ve her şeye aktarılabileceğini kanıtlamış olacağız. Çünkü sevgi hayatın
özüdür.” Bu sözlerin sahibi büyük dahi Einstein’dan başkası değil. Yunus’u
hatırlayalım:
“Benim bunda kararım yok, ben bunda gitmeğe geldim
Bezirgânem metaım çok, alana satmağa geldim
Ben gelmedim dâva için, benim işim sevi için
Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmağa geldim.”
Her iki filozof da birbirinden
habersiz aynı şeyleri söylemiyor mu? Meta’yı satmayı düşünen Yunus, maneviyata,
sevgiye kapıyı aralıyor. Neyzen Tevfik de aynı hissiyatı terennüm ederken:
“Derd-i firakın ile düşeli sevdaya mey'e
Müptelayım, deliyim, düşmüşüm esrarı-ney'e
Feleğin kahpe başında paralansın parası
Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye”
diyerek, maddi aşkı, tutkuyu yerden yere vuruyor.
Sevgi, Sait
Faik’te kuşlar üzerine (Son Kuşlar); sevgi, Haldun Taner’de (Bir Kavak ve
İnsanlar), bir kavak üzerine pek tabii oluyordu. Neticede, hayat sevebildiğimiz
ölçüde anlamlıdır. Birbirini tüketmeyen insanın biricik sermayesi sevgidir. Ailemiz,
dostlarımız, çevremiz, doğa, hayvanlar ve kainatın bütünü ancak sevgiyle
mümkündür. Bizi ayakta tutacak tek dayanağımıza dört elle sarılalım. Halil
Cibran’ın dediği gibi:
“Sevgi çizi çağırınca, onu takip edin,
Yolları sarp ve dik olsa da...”
Sevgiyle kalın.
Yorum Yap