Blogger tarafından desteklenmektedir.

Gürültüseverler














Gürültüsever bir topluma mı dönüşüyoruz? Sabah poğaça yiyeyim dedim. Pastanede daha afyonum patlamamış, karşımda oturan iyi giyinimli bir bey ve yanında bir bayan sohbet ediyorlar. Adamın konuşması adeta beynimin içine yerleşti. Bağıra bağıra, iştahla bir şeyler anlatıyor. Aynı şeyleri tekrar ediyor, gittiği bir geziden, işinden, aşından vs… “İstanbul’u dinliyorum gözlerim kapalı” derken Orhan Veli, kuşkusuz gürültüden bahsetmiyordu. İnsanı dinlendiren bir seslerdi söylemek istediği. Sokağa çıktığınız anda başlıyor gürültü, bir motor geçiyor kulakları yırtarcasına, bu arada motorsiklet sürücüleriyle ilgili de bir gözlemim var. Çoğunluğu trafik kuralarına uymuyor, hatta kendi hayatlarını tehdit ediyorlar. Yani çok büyük bir oranda masum değiller. Trafik kanunu niçin bu gürültülü motorsikletlere yarış alanları dışında izin vermektedir, anlamak mümkün değil. Aynısı egzos sesiyle içimize işleyen yarış araçları ve türevleri için de geçerlidir.

Geçenlerde dostlarla biz müzikhole gittim. En az 3 saat boyunca; pop, alaturka, arabesk ve otantik halk müziği söyleyen, daha doğrusu böğüren bir sesin eziyetine katlanmak zorunda kaldım. Elektronik müzikle müziğin ırzına geçilen bir ortamdı. Dikkat ettim, herkes halinden memnun. Galiba bende bir sorun var demeye de başladım. Müzik konusunda seçiciyim. Her müziğin kendi formunda icra edilmesi gerektiğine inanmaktayım. Dolayısıyla dinlenmek için gidilen yerden sersemlemiş bir şekilde çıkmak gürültü eşiğini kat be kat aşmak pek hoşuma gitmedi. Ülkemizdeki eğlence ve restoran sektörünün ilk temsilcilerinden birisi olan Celal Çapa, yıllar önce şuna benzer şeyler demişti: “Bizde restoran kültürü yok. Temalı restoran dahi olsa müşteri köfte ister. Diğer taraftan, eğlence kültürümüz de öyle. Vals eden çiftler, yarım saat sonra ayakkabılarını çıkartıp oyun havası eşliğinde halay çeker.” Neticede bu anlayışla karşılanabilir, sonuçta bir eğlence ama, eğlencenin de kendi içinde bir dinlenme aracı olduğu akıldan çıkartılmamalıdır. Ya da ben mi biraz huysuzum bilemedim.

Evinize gelirsiniz, akşam dinleneceksiniz. Alttaki obsesif komşu gene elektrikli süpürgeyi açmış evini temizliyor. Yan komşu gece 11.00 sularında acemaşiran makamında ud çalıyor. Gece sabaha kadar üst komşu ya çamaşır makinesini ya da bulaşık makinesini açmış, beyninizin derinliklerine kadar işliyor. Bir pazar dinleneyim derken, yandaki inşaattan balyoz sesleri gelmeye başlıyor. Belediyeyi arıyorsunuz ve zabıta, izinlidir efendim, diyor. Peki bu izni benim adıma hangi gerizekalı veriyor? dediğinizde, yasa böyle, diyor.
Türklerin Müslümanlık öncesi inanç biçimi olan Şamanizmde, kötü ruhları kovmak için Şaman Rahibi elindeki davula vurur, topluca ses çıkartılırmış. Çocukluğumda hatırlarım, ay tutulması olduğunda gece boyunca silahlar atılırdı. Halen de bu gelenek vardır. Amaç, kötü ruhları bertaraf etmekti. Bu inanışın fakelore yoluyla toplumun bilinçaltına inmiş olabileceği gerçeğinden hareketle, gürültüsüz bir yaşam diliyorum efendim.

Unutmayalım, tıp literatüründe gürültünün fazlası stres sebebidir.

Hiç yorum yok