Cumhuriyet İktidara Minnet Borçlu
Bir konu veya olgunun iyi
anlaşılması için onun duyularla algılanabilmesi gerekir. Yani,
somutlaştırdığınız her türlü durum, zihninize yerleşir ve anlaşılır hale gelir.
Büyük Atatürk’ün 1938’den bu güne
söylediklerinin ve tahminlerinin sağlaması bu iktidara nasip oldu. Nasıl mı, izah
edelim:
İktidar oldukları tarihten
günümüze, ümmetçi politikalara ağırlık veren AK Parti, “Barış Pınarı Harekâtı”
sonucunda ümmet fikrinin kendisini yarı yolda bıraktığını görmüş oldu. Hatırlanırsa; Şam’da, Kudüs’te namaz kılacaktık, gelin görün ki, türbemizi zar zor kaçırdık. Atatürk, ömrünün büyük kısmını cephelerde, Arap coğrafyasında geçirdi. Orayı
çok iyi tahlil etmiş bir liderdi. Ümmetçiliğin tutmayacağını önceden görmüştü
ve AKP sayesinde vatandaş da bunun sağlamasını yapmış oldu. “Yurtta Sulh
Cihanda Sulh” boşuna denmemişti.
Cemaatler meselesine gelelim. “Türkiye, şeyhler, dervişler memleketi
olamaz.” diyen Atatürk, FETÖ’nün de sinyalini veriyordu. Kırk yıllık CIA
örgütlenmesi gene “Ne istedilerse
verilmiş” bir dönemin sonucunda çökertilebildi. İnsanlar; şeyhlerin,
şıhların, cübbelisinin cübbesizinin ne menem şey olduklarını gözleriyle görmüş
oldular. Laiklik ilkesinin ne kadar önemli olduğu, din ve devlet işlerinin
birbirine karıştırılmaması gerektiği ise, adeta güneş gibi çıkıverdi ortaya.
Atatürk’ün en büyük mücadelesi
emperyalizme karşı olmuştur. Bu gerekçelerle milli ve yerli üretimi teşvik
ederek genç Cumhuriyetin temellerini atmıştı. FETÖ darbesinden sonra ülkemiz,
dolar darbesine, ardından da soğan darbesine tanık oldu. Geçmiş iktidarların,
başta Bülent Ecevit olmak üzere bu darbelerin sonucu iktidardan indirildiğini
gene herkes görür oldu. Bugün yerli-milli tarım, yerli ilaç, yerli üretim
tekrar tesis edilmeye başlandı, en azından o bilinç uyandı.
Atatürk’ün: “İstikbal
göklerdedir.” özdeyişi, Menderes
Hükümetiyle birlikte sonlandırılan uçak üretimi, gene bu iktidarda; İHA, Atak
Helikopteri, Milli Gemi, Milli Roket vb. önemli üretimlerle tekrar gerçekleştirilmeye
başlandı. Bu arada yerli otomobil fikrinin de hakkını yemeyelim.
Atatürk Milliyetçiliği, ortak bir
vatan ülküsüne dayanır. Bu vatan Türkiye’dir. Bayrağı ve marşı tektir. Dili
Türkçedir. Ortadoğu ve Balkanlar’da;
Arap Baharı, Turuncu Devrim’ler neticesinde birçok ülkenin sınırı
değişti. Irak bugün eski haliyle kalabilseydi, her Irak vatandaşı evinden işine
helikopterle gidebilecek bir refaha sahip olacaktı. Irkçılık, mezhepçilik
ülkeleri paramparça ediverdi. Gene görüldü ki, “milliyetçilik ayaklar altına alındığında”, ortada millet kalmıyor.
Atatürk Milliyetçiliği, işte bu iktidarın imdadına yetişti: tek devlet, tek
millet, tek dil, tek bayrak… Şu anki konjonktürde, aksini dile getirmek pek bir
safdillik olacaktır. Çünkü Batılı hesap, Kürtlere ya da diğerlerine özgürlük vermeyi
değil; parçala yönet anlayışıyla coğrafyaları değiştirmek, sömürmek üzerinedir.
Bunu da mercimek kadar beyni olan her fert anlamıştır.
Atatürk: “Bana tekrar çizmelerimi giydirmesinler.” İnönü: “Dünya’da yeni bir düzen kurulur Türkiye de
orada yerini alır.” Ecevit: “Biz
milliyetçiliği beş parmak dağlarına, afyon tarlalarına yazmışız.” derlerken
emperyalizme korkusuzca başkaldırmışlardı. Türkiye, başkaldırmayı geç de olsa
yavaş yavaş idrak etmeye başladı. Hatırlayın, Missoiri Zırhlısı geldiğinde “Go home America” diyenlere karşı, milli
gençlik (!) ayaklanmış ve o gençlere saldırılar düzenlemişlerdi. Eh işte, go
home diyenlere, yıllar sonra vicdanlarda da aklama gelmiş oldu.
10. Yıl Marşı’nda “Demir ağlarla ördük yurdu dört baştan”
dizesi vardır. Ne hikmetse, tren yıllarca komünistlikle eşdeğer tutuldu. E
sonra, “Ultra”sı geldi bunun. Hızlı tren ki, aynı hızla rota Rusya’ya
döndürüldü. Böylece tren de beraat etmiş oldu.
Çocukluğumuzda Sümerbank’tan alış-veriş ettiğimizi hatırlarım. Orası bir tanzim satıştı ve “Devletçilik”
ilkesinin de bir tezahürüydü. E ne oldu? Domates, biber, patlıcanın fiyatları
patlayınca, devlet aracıları aradan çekti ve yıllar yıllar sonra, tanzim
satışla bizi buluşturdu. Vatandaş, aracısız alış-verişin farkına vardı ve
kendine geldi. Daha ne olsun?
Akşamüzeri berberime gittim.
Tıraş olurken gazetelere de göz gezdirdim. Ünlü bir gazetede şöyle bir başlık
vardı: “Ergenekon’dan tutuklanan komutan, “Barış Pınarı Harekâtı”nı
sevk ve idare ediyor.” Komutan hakkında haklıca methiyeler düzülüyor vs. Aynı
gazete hiç unutmam, Kenan Evren ile İlker Başbuğ’u yan yana koyup: “Darbeci generallere yargı yolu gözüktü.”
demişti. Sonra da Başbuğ, terör örgütü
liderliğinden tutuklanmıştı. Herkesin hafızası nisyan ile malul değildir
efendim. Netice olarak, basının ikiyüzlülüğünü, kokuşmuşluğunu da ortaya
çıkartmak aynı iktidara nasip oldu.
Demem o ki, Cumhuriyet’in
kazanımlarını göremeyen kişiler için Cumhuriyet bir hayâlken, 17 yıllık iktidar ile bu
hayâller
gerçek oldu.
Şimdi oy verme zamanı.
Kime mi?
Tabii ki Cumhuriyet’e!
Yorum Yap