Blogger tarafından desteklenmektedir.

Saçta Kavurma (!)

"Bu makale, Demokrat Haber'de Yayınlanmıştır." 

Ülkemiz, turizmden önemli gelirler elde etmektedir. “Bacasız Sanayi” yüzümüzü güldürüyor güldürmesine de halen bir türlü profesyonelleşemedik. Her ne kadar, turizm meslek okulları ve fakülteleri açılmış olsa da, hizmet genelinin okullu olmadığı ve sistemin geleneksel yöntemlerle yürütüldüğü vakıadır. Profesyonel turizm demek, gelirlerin misliyle artması demektir. Buna rağmen sektör, amatörlerin elinde bir paçavraya dönüşmüş durumdadır. Kuşkusuz bu işi lâyık-ı veçhile icra edenler olsa da bunlar parmakla gösterilir vaziyettedir.  

Netice olarak, turizmi yolunacak kaz olarak gören anlayış mutlak surette bertaraf edilmeli, eğitim ve yasal yaptırımlar yoluyla bu işin çaresine bakılmalıdır.Sahillerimiz kirleniyor değerli okuyucular. Kimselerin olmadığı (!) yerleri keşfetmeyi severim, buna rağmen, bakir olduğunu düşündüğümüz koylar ve sahiller dahi, atık deposuna dönüşmüş vaziyette. Gün geçmiyor ki yatlardan, teknelerden atılan/dökülen çöpler; naylon, pipet, yağ vb. denizlerimizde görünmüyor olsun. Kumsalların durumu içler acısı. Kum ve taşların üzerinde sigara izmaritleri, yiyecek artıkları, naylon poşetler ve daha neler neler… Çadır turizmi adı altında koyların işgali, her yerde idrar kokuları ve gene çöpler… Nereye baksanız içiniz yanıyor. Şezlong terörü ise, cabası… Her işletme kendi önünü işgal etmiş ve vatandaşı, belli bir yekün ödemeye zorluyor. Ya paranı ya canını misali, “ya para ver ya da para karşılığı bir şeyler ye, iç” bir çırpıda aklıma şu sorular geliyor: Bu sahiller kimin? En güzel yerler niçin bu işletmelere tahsis edilmiş? Belediyeler niçin, buna mani olmaz ya da kendileri bu yerleri işletmez (birkaç istisna hariç)? Soruları çoğaltmak mümkün. Pek tabi bazı yerler işletmelere kiralanabilir. Ama mevzu o değil, bu işletmeler de plajları adeta çöplüğe çevirmiş durumdalar. Şezlongların altı, çevresi adeta çöp dağlarıyla kuşatılmış.

Sahillerdeki yürüyüş yolları ise, çekirdek çitleyenlerden geçilmiyor. Mesire alanları da öyle. Yollardaki dinlenme duraklarının durumu ise izahtan vareste. Tuvaletler girilecek gibi değil, yol üstündeki çeşme başları çöpten geçilmiyor. Adeta girdiğimiz her ortamı tüketen canavarlara dönüşmüş durumdayız.
Yolda giderken arabaların penceresinden atılan pet şişeler, meşrubat kutuları, sigara izmaritleri alıştığımız görüntülerden oldu. Her şey bir yana, turizm pespayeliğiyle aman dedirten “saçta kavurma” (sacda kavurma) yazmayı dahi beceremeyen ve mide fesadı geçirten zihniyet…
Bir taraftan doğaya sahip çıkalım diyoruz, diğer taraftan doğayı tüketmek için elimizden geleni yapıyoruz. Gün geçmiyor, turizmimizin gözbebekleri; Salda GölüKazdağları ve daha nicelerinin bir garabete dönüşmesi haberiyle karşı karşıya kalıyoruz.
Ne diyordu Tutunamayanlar’da Oğuz Atay:
“- İnsan nedir bilir misin Olric?
-Nedir efendimiz?
-Ağaçları kesip onlardan kağıt yapan, sonra da o kağıtlara ‘ağaçları koruyunuz’ yazandır.”
Ah, şu insan yok mu!








Hiç yorum yok