17 Ağustos Depremi'ni Biliyordum
Bu makale Demokrat Haber'de Yayınlanmıştır.
Evet, 17 Ağustos Depremi’ni biliyordum. 1995 yılı yazında İstanbul’a gitmeye karar vermiştim. O sıra Ondokuz Mayıs Üniversitesi’nde Araştırma Görevlisi olarak çalışmaktaydım. Samsun’dan İstanbul, 10-11 saat sürüyordu. O zamanlar, otobüs yolculuklarını keyifli hale getiren yan koltuğun boş olmasaydı. Çünkü, kimse sizi rahatsız etmez ve başınız ağrımadan gideceğiniz yere varırdınız. Şimdilerde; uçak, hızlı tren ve tekli koltuklar zamandan tasarruf etmemize olanak sağlamanın yanında konfor da sunuyor.
Lafı uzatmayalım, o gün aynı koltukta seyahat ettiğimiz, yaşıtım bir genç vardı. Sohbet sohbeti açınca, kendisinin İTÜ’de araştırma görevlisi olduğunu öğrendim. Hem yaşıt hem de meslektaştık. Deprem üzerine çalışıyordu. Deprem konusunda oldukça bilgiliydi ve çarpıcı tespitlerde bulunmuştu. Körfez’de yakın zamanda büyük bir depremin olacağını, en az 20 bin ölüm ve 40 bin civarı yaralının olacağını anlattı. Dehşete düştüm ve heyecanla sorular sormaya başladım. “Bunu siz biliyorsanız, yetkililerin haberi yok mu?” Yanıt gecikmedi. “Demirel’e sunduk bilgisi var.” “Peki ne dedi?” Yanıt: “Hiçbir şey.” “Peki siz ne yapıyorsunuz?” Yanıt: “Depremde en büyük sorun, hastaneler. Hastanelerin de yıkılmaması için onların depreme karşı dayanma, güçlendirme projelerini yürütüyoruz. Ben bu alanda çalışıyorum.” O genç akademisyen, beni sabah kahvaltıya evine davet etmiş ve ardından da uğurlamıştı.
Aradan 3 yıl geçti ve ben İstanbul’da yaşamaya başladım. Evim Acıbadem’deydi. 17 Ağustos gecesi olağan üstü bir sıcaklık vardı. Zar zor uyumuştum. Yatağımda zıpladığımı hissederek uyandım. Şiddetli bir sarsıntı vardı. Işığı yaktım ve hole geçtim. Ellerimi iki duvara dayayıp ayakta durmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Bir türlü geçmek bilmeyen 45 saniye. Ama, beni asıl korkutan, o genç asistan arkadaşımın söyledikleri ve bir film şeridi halinde geçen diyaloglar… Sarsıntı bitti ve evi herkes gibi hemen terk ettim. Herkes sokaktaydı ve o depremin geldiğini fark etmiştim. Telefonlar çekmiyor ve kısmen radyodan bilgi alınabiliyordu. Korktuğum başıma gelmişti. Merkez üssünün İzmit olduğu ve büyük bir yıkım meydana geldiği söyleniyordu. Herkes panik halde, tanıdıklarına ulaşmaya çalışıyordu. Sabah olup iş yerine gittiğimde, şimdilerde ünlü bir stratejist iş arkadaşımla kritik yaptık. Kendisi, Cübbeli Mahmut’un rüyasında depremi gördüğünü, her eve kazık çakıldığını, söyledi. Ben de o zaman kadar adını duymadığım bu şahsı 70-80 yaşlarında tahayyül etmiştim. Sonradan, “Mevlam, zina yuvalarını vurdu.” diyecek ve büyük bir infial da yaratacaktı. Aynı stratejist arkadaşım, başka bir gün de, Salih Mirzabeyoğlu’nun kitabını getirmiş ve 17 Ağustos depremini tahmin ettiğini, onun kitabından pasajlar aktararak izaha çalışıyordu. Neticede, söylentiler almış başını gidiyor ve devlet ortada görünmüyordu. Hatta bazı akl-ı evveller, depremi Ecevit’in uğursuzluğuna veriyordu.
Şimdi, esasa dönüverelim. Her gün bir uzman deprem olacağını söylüyor. Artık sağır sultan bile bundan haberdar. Bu seferki ise, Çınarcık Çukuru ve Adalar hattı üstünde olacak. Şiddeti ve yıkımı aynı olacak. Peki, İstanbul depreme hazır mı? Biz bu filmi seyretmiştik. Ne acı ki 17 Ağustos Depremi’ni biliyordum. Yakın gelecekte olanı bildiğim gibi!..
Yorum Yap