Gerçek Olan Algıdır
Bu yazımızdaki mülahazalar,
siyasi değil stratejiktir. Son günlerde medya, İmamoğlu - Yıldırım arasında
gerçekleştirilecek olan TV programına kilitlendi. YSK tarafından seçimin iptali
ve sonrasında, “hiçbir şey olmasa da kesin bir şey olmuştur”, ironisinin 31
Mart’a damga vurduğu süreçte, adayların hız kesmeden propaganda faaliyetine
giriştiğini gördük. İstanbul seçimleri için adayların çeşitli bölgeleri
ziyaretleri ise, uzun yıllar üzerinde konuşulacak malzeme çıkardı. Bunlar
içerinde, İmamoğlu’nu Karadeniz’e çekme stratejisi de bir hayli tuttu.
Karadeniz insanı tutucudur ve bir yakınım deyişiyle, gemiyi en son terk eder.
İmamoğlu’nun İstanbul için Karadeniz oylarına talip olması, kısa vadede neyi
getirir, neyi götürür iyice sorgulanmalıdır. Bu konunun stratejik planlandığını
ve İmamoğlu’nu dar bölgeye hapsetme amacını güttüğünü düşünmek pek gerçek-dışı
olmaz.
Gelelim ikinci konuya, VIP
meselesi. Konu gündeme gelince DHMİ’den bir yetkili ile görüştüm. İmamoğlu’nun
hiçbir kayıt ve koşulda VIP’ten geçemeyeceğini, Vali’nin izni olduğu taktirde,
özel durumlarda bunun mümkün olabileceğini söyledi. Ve bir Ecevit anısını da
anlattı. Ecevit’in yasaklı olduğu dönemlerden birinde, havalimanı başmüdürü onu kuyrukta görür ve
Sayın Ecevit, sizi VIP’ten geçireyim. Bu ülkeye başbakanlık yapmış bir
şahsiyetsiniz, der. Buna rağmen Ecevit, gene kuyruktan ayrılmayı kabul etmez. Abdülkadir
Selvi bir yazısında, Ecevit’in VIP’i kullanmadığını dile getiriyor. Halkçı
Ecevit denilmesi boşuna değilmiş vesselam. İmamoğlu, biz her yerden geçeriz,
VIP şart değil, diyerek son noktayı koysa da danışmanların öngörülü hareket
etmesi gerekmez miydi? Bu bir tuzak ise, niçin önceden önlem alınmadı? Siyaset,
satranç oyununa benzer. Birden çok plan ve hamleniz olabilmelidir. Neticede
VIP, yoğun seçim trafiğinde adaylar için hızlı mobilize olunmasına fırsat verse
de hız bazen hataları da peşinde getirebilir.
Üçünü konumuz, valiye “it”
denildiği üzerine şekillenen tartışmadır. Ben video kayıtlarını izledim,
samimiyetle söylemek isterim, “it” sözcüğünü duymadım. Olayın şahidi de
değilim. Beni asıl ilgilendiren mevzu, Soner Yalçın’ın 11.06.2019 tarihli
makalesinde, “it” sözcüğünü aklamaya, allayıp pullamaya çalışmasıdır ki buna
pek de gerek yok. Biraz semantik (anlambilim) okumuş olsa, zannederim böylesine
absürt bir yazı kaleme almazdı.
Gelelim asıl meseleye, yani zurnanın
zırt dediği yere… CHP kanadı, seçimde hile yapılarak İmamoğlu’nun mazbatasının
ellerinden alındığını dile getirmekteyken ve Kılıçdaroğlu, “Tek rakibimiz
YSK”dır derken, ne oldu da Yıldırım tekrar rakipliğe terfi etti? 16 Haziran’da
TV’de gerçekleşecek seçim derbisi gerçekte kimin işin yaramış oldu? Ezcümle, AK
Parti kurmayları, seçmenin nezdinde oluşturdukları algı stratejisiyle, 31 Mart’ı
zihinlerden silmiştir.
CHP eğer seçimi kazanırsa ki,
öyle görünüyor. Bu stratejik başarıdan çok, seçmenin alternatifsizliği ve
yorgunluğuna bina edilmiş İmamoğlu’nun karizmasının bir tezahürü olacaktır.
Yorum Yap