Blogger tarafından desteklenmektedir.

Ana Duygu Mu Ana Fikir Mi







Siyasi partiler kitleleriyle iletişime geçerken sadece fikir bazında iletileri göndermezler, fikir bazında iletiler ana fikirler olarak düşünülürse, bir de bunun ana duygusunun olması gerekir. Siyasetçinin kullandığı en etkili araç şüphesiz iletişimdir. Hedef kitlesini ikna ederken iletişim, tüm unsurların önünde yer alır. Siyasetçi, hedef kitlesine seslenirken, onun dilini doğru anlamalı ve ona uygun mesajları kodlayarak seçmenine göndermelidir. Siyasetin %51’ini siyasal iletişim oluşturur. Bunun ardından ise, parti programı gelmektedir. Ülkemiz gerçeklerinde ise, partilerin liderleri ön planda olup, liderin karizması ve iletişim biçimi seçmenin davranışı değiştirmesinde birinci sırada yer alır. Bunu bilen liderler, hitabet becerilerini ve karizmalarını daha çok öne çıkarmaya itina gösterir. Dikkat edilecek olursa, AK Parti seçmenini ikna etme sürecinde (yerel seçimde dahi), tüm billboardlarda Recep Tayyip Erdoğan’ın fotoğrafları yer vermektedir. Buradan çıkan sonuç, lider ile seçmeni arasında kurulacak köprünün ayaklarının sağlam olabilmesidir. Bu da seçim başarılarını doğurmaktadır.
Seçmenle iletişim konusunda AK Parti’nin sadece ülkemizde değil, uluslar arası boyutta da seçmen algı yönetimi konusunda başarı gösterdiği tartışılmaz bir gerçektir. Bir Ankaralı olarak, 31 Mart Yerel Seçimleri için billboard ve afişleri incelediğimde AK Parti, seçmenine ulaşırken Recep Tayyip Erdoğan’ı öne çıkartmakta ve sadece duygusal iletiler göndermektedir. Ankara’daki seçimlerin Millet ve Cumhur İttifakı arasında geçtiğini görüyoruz. Her iki ittifakın mesajları incelendiğinde, Millet İttifakı’nın ana fikir ağırlıklı; Cumhur İttifakı’nın ise, ana duygu ağırlıklı strateji taşıdığı hemen fark edilecektir.
Ülkemiz gerçeklerinden hareket edersek, geçmişten bugüne başarı gösteren tüm kampanyaların temelinde bir ana duygunun var olduğu görülecektir. Duygusal tepkilerin yoğun yaşandığı bir coğrafyanın içerisindeyiz. Buna rağmen, siyasi aktörlerin işin mantık tarafına yönelmesi, seçmen davranışlarını mantık yoluyla izaha çalışması, pek akıllıca değildir. Şimdi partilerin ana duygularına göz atmanın zamanı geldi.
Ak Parti ile MHP son iki seçimde “Beka” konusunu öncüllüyorlar. Algılara göre, ekonomik krizin müsebbibini, dış güçler ve içerideki işbirlikçilerine bağlayarak, PKK ile FETÖ konularını da aynı havuzun içine dahil ediyorlar. Dikkat edilecek olursa, “Beka korkusu” bu kampanyanın ana duygusuna dönüşüyor. İç ve dış düşmanların ülkeyi her an ele geçirebilecekleri korkusu şiddetli bir şekilde işleniyor. Korkuyu Recep Tayyip Erdoğan anlatırken; adaylar da projelerini anlatıyor -Kampanyalarda bazen adayların görülmemesi de etkili olabilir. Gizem yaratmak ya da adayın zayıf yönlerini gizlemek adına, adayın görülmediği de vakıadır. Ama bu çok sık kullanılmaz.- Biz tekrar korkuya dönersek, akla İstiklal Marşı’mız gelir : “Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak!” dikkat edecek olursanız, marşımız dahi korkma diye başlıyor. Osmanlı’nın sürekli toprak kaybetmesi ve Cumhuriyetin ilanı ile birlikte büyük miktarda toprak kaybetmiş bir millet, bölünme ve kaybetme konusunda halen o korkuyu üzerinden atabilmiş değildir. Toplumların bilinçaltı üzerine de önemli çalışmalar mevcuttur. Demek ki Cumhur İttifakı, ülkenin geleceğini ve her türlü musibetten sıyrılmanın yolunu bir korku teması etrafında, duygulara seslenerek anlatmaya çalışıyor. Korku, ikna stratejileri içerisinde önemli bir yere sahiptir. Korku yoluyla ikna pek tabii mümkündür. Abartılan bir korku ise, bir noktadan sonra seçmene tesirini yitirir. Seçmen, biz zaten mahvolmuşuz, derse, uygulanan strateji de ters tepecektir. Bu nedenle, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gittiği yerlerde projelere ve geleceğe dönük projeksiyonlara (bilinçaltında “korkma” diyerek) yer verdiği kolayca anlaşılacaktır. Korku yoluyla seçmeni konsolide ederken, umut yoluyla da geleceği gene kendisinin inşa edeceğini hissettirmektedir. Sonuç olarak ana duygu “korku”dur.
Ak Parti’nin iktidara gelme sürecinde ilk olarak, halkçı söylemleri kullandığını görürüz. “Kimsesizin kimsesi, fakir fukara, garip gureba…” bu söylemler onu iktidara taşımıştı. Milli Görüş Gömleği çıkartılmış ve halkçı söylemlerle ana duygu ortaya çıkmıştı. Ardından, “Açılım Politikaları, Vesayet Rejimi” vurgularıyla liberalizm ve özgürlük ana duygu haline geldi. Son dönemde ise; FETÖ, PKK ve ABD (net ifade edilmese de) dış güçler ana duyguya dönüşüverdi. AK Parti, bunları anlatırken her zaman duygu dilini kullanmaktaydı.
Millet İttifakı ise, hali hazırda bir ana duygu ortaya çıkartabilmiş değil. Ana fikir olarak, iktidarın ekonomi politikalarında gösterdiği zafiyet ile Suriye krizi işlenirken kurulan temel stratejinin iktidara yüklenerek şekillendirildiği algısı ortaya çıkmaktadır. Adaylar bazında ise, stratejinin daha tutarlı olduğu söylenilebilir. Adayların, projelerine odaklandığı olumlu bir gelişme olmakta ama kullanılan billboard ve kampanyalarda (özellikle büyükşehirler için), son derece amatörce kusurlar işlenmektedir. Ve ağırlıklı olarak da ana fikirlerle seçmene ulaşılmaktadır. Mansur Yavaş’ın amatörce işlenen kampayasından öte, mağdur olduğu algısı vatandaşta karşılık bulmuş, Yavaş’ın pek bir şey yapmasına da gerek kalmamıştır. Parti bazında ise, CHP’nin ana fikri, iktidarın hataları; ana duygusu  ise, “Atatürkçülük”tür. Araştırma şirketlerinin anketlerinde kendisini Atatürkçü gören seçmen kitlesinin büyük çoğunluğu CHP içerisinde mevcuttur. Peki, bu ana duygu tek başına seçim kazandırmaya yetmekte midir? Oysaki, Atatürkçülüğü anlatmanın en etkili yolu “halkçılık” ilkesine sarılmaktır. Böylece, büyük çoğunluklara ulaşmak mümkündür. Mao, yıllarca hep bunu hedeflemiş bir liderdir. Büyük çoğunluklara ulaşamayan siyaset, bir yerde soluksuz kalmaya mahkumdur. Netice olarak CHP, doğru bir ana duyguyu doğru bir şekilde anlatmak zorundadır. Ve bu ana duygu etrafında seçmeni davet etmeliyken, iktidarın hatalarına odaklanmak seçimleri daima zora sokmaktadır. İYİ Parti’nin ana duygusu ise, belirsizliğini sürdürmektedir. Ya da bunu doğru anlatamamaktadır. MHP ve HDP’nin ana duyguları ortaktır (milliyetçilik) ve bu nedenle, her seçimde belli bir kitleye ulaşmaktadırlar. Saadet Partisi ise ana duygu olarak muhafazakarlık üzerinden hareket etmektedir. Ezcümle, ana duygu yerine ana fikrin ön plana alındığı her kampanya kaybetmeye mahkumdur. Özellikle de bu coğrafya için… Doğru ve etkili bir ana duygu ise, seçimi kazandırır.
Atatürk’ün halkı ikna ederken kullandığı söylemlere bakıldığında akıl ve duyguyu bir arada kullandığı göze çarpar. Atatürk, tüm akılcı söylemlerini duygu diliyle ifade etmekte ve halkın anlayacağı şekilde iletileri kodlamaktaydı. Çünkü, bu işin çıkış noktasının duygular olduğunu çok iyi biliyordu.





Hiç yorum yok