Blogger tarafından desteklenmektedir.

CHP Mümkün Mü

                                                

Atatürk Devrimlerinden ve CHP’nin altı okundan birisi malumunuz “Halkçılık”tır. Atatürk’ün, “Hakiki müstahsil olan çiftçi, milletin efendisidir.” özdeyişi, “halkçılık” ilkesinin en güzel tariflerinden bir tanesidir. Halkçılık; gücünü halktan alan bir anlayışın tezahürüdür. Cumhuriyet’te halk; herhangi bir sınıf ayrımını içermeyen, “eşit yurttaşlık” bilincinin sonucunda ortaya çıkan milli bir unsurdur. Genç Cumhuriyet, “Halkçılık İlkesi” ışığında hareket etmeyi bir görev addetmiştir.

Demokrat Parti’nin seçim sloganı, “Yeter söz milletindir!” Bu sloganla 1950’deki seçimlerde CHP iktidardan düşmüş ve 10 yıllık DP iktidarı başlamıştır. Ecevit dönemine bakıldığında da “Halkçı Ecevit” sloganı ortaya çıkmıştır. Ecevit’in: “Bizim iki gücümüz var: Hak ve Halk.” diyerek ifade ettiği “halkçı” söylemlerin seçmenin zihninde yer ettiği bir gerçektir. Aynı Ecevit, “Ne ezen ne ezilen; İnsanca, hakça bir düzen.” diyebilmiştir. Cumhuriyet tarihine bakıldığında “halkçı” söylemleri dile getiren partilerin girdikleri yarışlarda; ipi, açık ara göğüsledikleri vakıadır.

AK Parti döneminde de  “halkçı” söylemlerin en üst düzeyde yer aldığına şahit olmaktayız. “Aşkın” bir boyut kazanan bu söylemlerde, adeta “her şeyin halk için” olduğu ilkesi önemle vurgulanmaktadır. “Milli İrade”, “Millet Bahçesi”, “Dağdaki çobanla şehirdeki profesörün arasında bir ayrım olmadığı”, “Fakir fukara; garip gureba”, “Kimsesizlerin kimsesi” vb. onlarca örnek sıralayabiliriz. Ak Parti söylemleriyle halkın partisi, büyük çoğunlukların partisi algısını oluşturabilmiştir. Bunun örneklerine bakıldığında; “SSK-Devlet-Özel hastane ayrımını kaldırma”, “okullarda kitabı ücretsiz dağıtma”, “ihtiyacı olana; un, yağ, makarna, kömür verme”, “ailelere maaş yardımında bulunma”, “halkla aynı dili konuşabilme, halka (hedef kitlesine özellikle) çok hızlı bir şekilde inebilme”, “halk örgütlenmesi sağlayabilme”, “yerel ve mahallî idareler yoluyla halka ulaşabilme (belediye ve muhtarlıklar)”, “ ev kadınlarını örgütleyebilme” vb. “halkçılık ilkesi”yle eşdeğer unsurları akla getirmektedir.

CHP, 1950’den bu güne sadece 1978’de 1 ay 40 gün iktidarda kalabilmiştir. Haliyle, CHP’nin altı okundan birisi olan “halkçılık ilkesi” 1950’den bu yana iktidar olunamadığı için de yeterince test edilememiştir. CHP’nin parti adının içerisinde de “halk” sözcüğünün yer alması ile iktidara gelmemesi arasında bir çelişkinin varlığı su götürmemektedir. Askeri darbeler dönemi, cemaât yapılanmaları, konjonktürdeki değişimler, medyanın etkisi, dünyada ve ülkemizde sermaye sınıfının söz sahibi olması,  sağ iktidarların popülist halkçı tutumları, CHP’nin iktidara gelemeyişinin önündeki önemli engeller olmuştur. CHP’nin iktidara gelemeyişini iki ana nedene bağlamak gerekir: İçsel ve dışsal sebepler. Dışsal sebepleri yukarıda anlatmaya çalıştık. İçsel sebepler ise, CHP’nin nasıl mümkün olabileceğini içermektedir.

Halkın partisi olma iddiasını ortaya koyan CHP’nin öncelikle halkın dilini konuşabilmesi, geniş kitlelere ulaşabilmesi gerekir. Siyasetin %51’i iletişimden geçmektedir. Siyasi partiler kendilerini doğru anlatabildikleri ölçütte seçmenine ulaşabilir ve onu ikna edebilir. CHP’nin halka ulaşabilme konusunda, halkın dilini konuşabilmesi, halkla anlaşması, seçimlerde başarı gösterebilmesinde kilit taşı niteliğindedir. Peki bu nasıl olacaktır? Bunu da ikiye ayırarak açıklayalım. CHP, iç ve dış olmak üzere iki iletişim yöntemini doğru kullanmalıdır. İç iletişimle, üyelerini ve seçmenini; dış iletişimle de müstakbel seçmeni ikna edebilmelidir. İç iletişim yoluyla, parti-içi koordinasyon sağlanarak, Çal ilçe teşkilâtıyla Çarşamba ilçe teşkilâtının eşgüdümlü hareket edebileceği, aynı dili konuşabileceği, parti-içi iletişimin en üst düzeyde olduğu, iletişim kanallarının açık ve hızlıca aşağıdan yukarıya; yukarıdan aşağıya hareket edebildiği, denklik durumunda zincir iletişim modelinin kullanılabildiği bir mekanizma oluşturulmak zorundadır. Bunun sağlamanın en etkili yolu da şeffaflıktan geçmektedir. Bir iş yerinin başarısının altında önce kendi çalışanını ikna etmesi yatar. İkna olan çalışan da müşterisini ikna edecektir. Dış iletişim ise, CHP için en meşakkâtlisidir. Burada, halkla ilişkiler süreçleri akla gelir. CHP, halka kuracağı ilişkide halkın anlayacağı dilden konuşmak zorundadır. Sadece kendi seçmenine odaklanan siyasi partilerin bir zaman sonra gücünü yitireceği unutulmamalıdır. 

Siyasetin varlık nedeni, bir fikre-duyguya insanları inandırmak ve onları ikna ederek seçmen sayısını arttırmaktır. Dış iletişimde seçmenin öncelikli olarak lider modelini test ettiği görülür. Liderin inandırıcılığı, güven vermesi, donanımı ve hepsinden öte iletişim becerisi dikkate alınır. İkinci sırada da parti yetkililerinin halka iletişim kurma biçimlerine bakılır. CHP sözcülerine bakıldığında daha çok bürokratik kimliklerin ön planda olduğu görülmektedir. Parti sözcülerinin geçmişten bu güne halkla kurdukları iletişimde, halkın anlayacağı netlikte konuşamadıkları, daha çok bir tekniker edasıyla konulara değindikleri gözlemlenmektedir. Örn. MHP Mv. Cemal Enginyurt ise, söylemek istekilerini bir iki sözcükle, herkesin anlayacağı netlikte dile getirmektedir. Enginyurt, sayfalarca anlatılacak bir konuyu, bir cümlede açıklayabilmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim başarılarının altında da, halkın anlayacağı şekilde konuşarak, halk adamı görüntüsünü içselleştirip; ben de sizden birisiyim, mesajını vermek yatmaktadır. Haliyle, CHP bu dili doğru çözümlemek ve buna uygun stratejiler oluşturmak zorundadır. Seçmenle iletişim kurarken jakoben anlayıştan uzak durmak, seçmeni; makarnacı, kömürcü, dağdaki çoban vd. unsurlarla ötekileştirmeden anlamaya çalışmak “Halkçılık İlkesi”ne uygun bir tavır sergilemek gerekir. AK Parti iktidarının seçmenini konsolide ederken kutuplaştırmadan faydalanması; biz ve onlar, tema’sını  işlemesi tesadüfi değildir. CHP’nin kutuplaşma adına attığı her hamle ise, pirince giderken evdeki bulgurdan olma hikâyesini akla getirir. Son günlerde “Tanzim Satış” üzerinden sosyal medyadaki eleştirilere şahit olmaktayız. Bunun neresi halkçılıktır? Halkla empati kuramayan, odağa kendini yerleştiren her kim olursa olsun, yalnız kalmaya mahkumdur. CHP, kullanacağı dilde, varlık nedenini iktidar partisine ve diğer muhalefet partilerine göre konumlandırmamalıdır. Geleceğe dönük projelerini anlatılmalı, geleceğe güvenle bakılabilecek hedefler ortaya koymalı, umutvar olmalı ve olumlu bakış açısını sürekli hissettirmelidir. Olumsuzluklar üzerine kurulan dil, seçmen’in zihninde CHP’yi olumsuzluklarla demirlenmesine neden olacaktır ki manzara da odur.

“Gerçek olan algıdır.” prensibinden hareketle, altı ok’un dördü; “halkçılık, milliyetçilik, devletçilik, inkılapçılık (sürekli değişim)” acaba hangi partinin tekeline girmiş gibi görünmektedir? Bugün, algılara göre en muhafazakâr parti hangisidir? CHP sadece halkın dilini değil; halkın algılarını da doğru yorumlayabilmeli ve ona uygun yöntemler belirleyebilmelidir.

MEDİAR’ın yaptığı ankete göre CHP seçmeni kendini Atatürkçü görmektedir. Diğer partilerde bu oran oldukça düşüktür. Atatürkçülük bir soyutlamadır. “Halkçılık” ise, Atatürk’ü anlatmanın en güçlü aracı olduğu kadar, seçmene ulaşmanın da biricik öznesidir.  CHP “Halkçılık” ile mümkündür. Hele ki halkçılığın dünyada yeniden keşfedilmeye başlandığı şu günlerde!

Hiç yorum yok