Blogger tarafından desteklenmektedir.

Şehrimizin Ortağı Minik Patiler



Geçen gece, başkentin ana caddelerinden birinde aracımla ilerlerken, önümde seyreden aracın sağ tamponundan yukarı doğru uçan bir koli gördüğümü düşündüm. Tabiatıyla, gece karanlığında ve belli bir hızda görmek zor oluyor… Aracım yaklaştığında gördüğüm manzara yüreğimi dağladı. Muhtemelen 6-7 aylık bir sokak köpeğiydi. Havaya savrulup yere düşmüş ve can havliyle yolun karşısına doğru koşarak kaçıyordu. Geçenlerde, aracımı park ettiğim yerden çıkmak için geri geri manevra yaptığım sırada bir köpek sesi işittim. Aracı durdurup dışarı çıktığımda yavru siyah bir köpeğin feryadına tanık oldum. Sol ön patisini kaldırmış ağlıyor, bir taraftan da kaçmaya çalışıyordu. Kendisini yakalamaya çalışsam da kaçtı gitti. Böylesi görüntülere başkentte alıştık. Eskiden kaçakçılığın yoğun olduğu kasabalarda/köylerde çok görülen bir manzara varmış; tek ayağı, tek kolu olmayan onlarca insan… Mayına basınca uzuvlarından birini ya da birkaçını kaybedenler. Ankara’nın manzarası da bundan farksız. Kör, topal, kalça kemiği kırılmış onlarca köpek görüyoruz.

Gelişmiş ülkelerde ise, sokak hayvanlarını görmek pek mümkün değil. Evcil hayvanlar aileler tarafından sahiplenilmiş; parklarda, caddelerde sahipleriyle birlikte gezintiye çıkmaktalar. En nihayetinde, sokakta başıboş gezen bir hayvan göremiyorsunuz. Ülkemizin başkentinde ise; çeteler halinde dolaşan, kimi zaman insanlara saldıran, geceleri neredeyse uykunuzu imkansız kılan havlama sesleri (bir köyde dahi bu kadar gürültü çıkartan ve aynı zamanda bu kadar fazla sayıda sokak köpeği bir arada bulunmaz), ezan vaktinde uğulama sesleri, yaya geçitlerinin ve parkların köpekler tarafında işgal edilmesi, hangi birini sayalım? Sokak hayvanlarının hijyen açısından doğurduğu problemler de cabası…

İnsanlar ile sokak hayvanları arasında da bir uyumdan bahsetmek mümkün görünmüyor. Sokak hayvanlarını besleyen, onları trafikte gördüğünde durup yol veren insan sayısı o kadar az ki! Tersine, arabasını hayvanların üzerine süren, onlara taş atan, eziyet eden onlarca mahlukla aynı havayı teneffüs etmiyor muyuz? Gün geçmiyor, medyada sokak hayvanlarına işkence eden psikopatlardan bahsedilmesin. İşin bir de insani boyutu var. Hayvanseverlerin (ben de öyleyim) sokak hayvanlarının özgürlüğünü savunmaları, onların alanlarını işgal ettiğimizi ve o nedenle de en az bizler kadar şehrin ortakları olduklarını vurgulamaları, ilk başta kulağa hoş gelse de, yukarıda saydığımız gerekçelerle, bu durumun, hayvan sevmekten öte, hayvanlara eziyet edilmesine imkan tanıdığını söyleyebiliriz. Kasaba ve kentlerde hayvanları sokaklarda başıboş gezdirmek ve onların başına gelebilecek (her geçen gün artan/artacak bir oranda) kazalara göz yummak hayvanseverlik değildir. İnsanlar açısından da en büyük tehlike, trafikte bir anda karşınıza çıkan sokak hayvanından kaçayım derken, ölümlü insan kazalarına da mahal verilebilmektedir.

Sonuç olarak, sokak hayvanlarının kontrollü bir şekilde popülasyonunu azaltmak. Onlara daha güvenli, doğal yaşam alanları sunmak ve onları şehir ikliminden uzaklaştırmak gerçek hayvanseverlik olacaktır. Siyah yavru köpek her gece rüyama giriyor. Buna kimsenin hakkı yok dostlar! Evimizin 4. Bireyi Üzüm (fotoğraftaki)’ün size çok selamı var.

Hiç yorum yok