Blogger tarafından desteklenmektedir.

24 Haziran'ın Kaybedeni




En etkili propaganda; yüreğe seslenmeye (duygusal dil), aynı dili konuşmaya (ritüeller, inanç, yöresel dil, törel dil), abartmaya ve şaşırtmaya dayanır. Bu dört bileşen, muhatabın ihtiyaçlarına göre kodlanır. Kiminin ihtiyacı laiklikken; kiminin ihtiyacı muhafazakarlıktır. Kiminin geçim iken: kiminin de kendini gerçekleştirmedir. Dolayısıyla, yukarıdaki şablona uymayan her türlü kodlama başarısızdır.

Başarılı propaganda için ülkemizde (7 Bölgeli Türkiye’de), temel strateji olarak, “tematik” kampanya yürütülmelidir. Yani; her ilçe bazında, temel ihtiyaç belirlenmeli ve aynı zamanda seçmenini kendi tarafına çekecek propaganda dili: Her bölge (belde, ilçe, şehir) için ayrıca oluşturulmalıdır.
Demek ki propaganda aslında, ihtiyaçların doğru analizine ya da ihtiyaç duyurmaya dayanıyor. Bunu sağlarken de duygulara seslenmek, “kilit-taşı” niteliğinde önem arz ediyor. Peki, 24 Haziran öncesi hangi parti bahsettiğimiz şablonu kullanabildi?

İşsizlik, ekonomik sarsıntı, yoksulluk, euro-dolarda artış, yasaklar, benzin-mazot zamları, tarım politikaları vb. önemli konular hangi partinin propagandasının temelini oluşturdu? Yanıt verecek olursak, hiçbir parti bu olguyu dikkatli ve çarpıcı bir şekilde işlemiş değil. Bu kampanya sürecinde, tüm partilerin dağınık mesajlar verdiğine tanıklık ediyoruz. Yani, seçmenin zihninde henüz tam olarak oluşmuş bir şema bulunmuyor. Şemaların oluşması da ancak, basit ve anlaşılır (prototip) mesajlar yoluyla sağlanır. Bilişsel psikolog Piaget bu konuyu etraflıca ele almıştır. Şemalar, bir nevi kalıpdüşünceler, basitleştirilmiş önyargılar (olumlu-olumsuz) diye tarif edilebilir. Neticede, partilerin bu tarz şemaları etkili kullanamadığı görülüyor.

Propaganda sanatının inceliklerinden birisi de, dağınık olmayan ve etkili bir mesajın sürekli tekrar edilmesidir. Birden çok mesaj ve sloganın bulunduğu bir seçim kampanyası başarısızdır. Diğer taraftan da, duyguları harekete geçirmeyen her türlü propaganda etkisiz kalmaya mahkumdur. Kampanyalar incelendiğinde ana-duygunun bulunmadığı buna rağmen ana-fikirlerin bolca kullanıldığı görülmektedir. Propaganda fikirleri için değil; duygular için yapılır. Diğer bir problem de umut aşılama mevzusudur. Yani, geleceğe dönük seçmenin hayallerine ulaşabilme… Bu konuda da partilerin, iç açıcı olmadıkları müşahede edilebilir.

Partilerin kullandığı sloganları söylem analizi yoluyla değerlendirelim:

“Vakit Türkiye Vakti (AK Parti)”, “Millet İçin Geliyoruz (CHP)”, “Yüzünü Güneşe Dön Türkiye (İYİ Parti)”, “Tek Davam Türkiye (CHP)”, “Cumhur İttifakı Millet Aklı (MHP)” “Herkese İş Üreten Millet Teröre Son Güçlü Millet (Vatan Partisi)” örneklerine bakıldığında mesajların duygu içermediği rahatlıkla görülmektedir.

“Geleceğin İçin Değiştir (SP)” ve “Senle Değişir (HDP)” her iki seçim sloganı da yukarıda görselde yer bulan ABD’deki meşhur, askerliğe davet sloganını çağrıştırıyor. Davranış bilimlerindeki ilkelerden birisi de “işaretleme” tekniğidir. Yani, bir şeyi kişiselleştirdiğinizde yanıt hızlı olur. Kişiye dönük mesajlar etkilidir. Bu iki partinin sloganının “etkililik açısından” diğerlerinden daha güçlü olduğu su götürmüyor.

Kampanya süresince, Temel Karamollaoğlu’nun “Süpermen” animasyonu, Kılıçdaroğlu’nun gençlere dönük olarak hazırlanan çizgi filmi, Selahattin Demirtaş’ın “Korkma” adlı seçim şarkısı ise, etkinlik açsından, duygulara seslenme açsından oldukça güçlü görülüyor. Partilerin; gençlere, kadınlara, umutsuz ve işsiz kesimlere, onların dillerinden göndereceği duygu yoğunluklu mesajlar gerçek propaganda olarak hayata geçmiş olacaktır.

Son söz olarak, bu seçimin kaybedeni propaganda olmuştur. Çünkü, kullanılabilecek onlarca güçlü duygusal mesaj varken…

Hiç yorum yok