Yeni Kitabım Hakkında Söyleşi (Kurumsal Eğitim Dergisi)
Türkiye'de Yönetim Becerileri ve Liderlik
(Kurumsal Eğitim Dergisi'nden)
Enis Erol– Kamil hocam merhaba.
Kamil Sönmez– Merhaba Enis Bey.
Enis Erol- Derginin editörü olarak bugüne kadar tüm söyleşileri siz hazırlıyor ve uzmanları konuşturuyordunuz. Şimdi sizinle, yeni kitabınız “Türkiye’de Yönetim Becerileri ve Liderlik” üzerine ben soracağım, siz yanıtlayacaksınız bu nasıl bir duygu acaba?
Kamil SÖNMEZ- Eskilerin bir tabiri vardır: Konuşana değil; konuşturana bak, diye. O duygu, soruların zorluk derecesine ve muarıza bağlı.
EnisErol- Tamam hocam, zor sormayacağım. Mesaj yerine ulaştı. Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Kamil SÖNMEZ- İskenderun doğumlu olmama rağmen Samsunluyum. Türkiye’nin ak ve kara her iki denizini de öğrenmem için bir vesile olmuş olabilir. Coğrafya, felsefe, göstergebilim, psikoloji ve sosyoloji keyif aldığım disiplinler olmuştur. Son zamanlarda antropolojiye de merak sardım ama vakit bulmakta zorlanıyorum. Halkla İlişkiler, Konservatuvar Tiyatro, Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri mezunuyum. Yüksek Lisansımı, Eğitimde Yaratıcı Drama üzerine yaptım. Okumayı severim. Hızlı kitap okuduğumu düşünüyorum. Bir yazarın başarısının Nihat Genç’in deyimiyle: “Hikayesinin olması”na bağlarım. Benim hikayelerim içerisinde önemli anlarım vardır. Akademik yaşamdan, tabiri caizse gençliğimin baharında istifa etmek zorunda kalmam, İstanbul’da yerli-yabancı büyük kuruluşlarda müşteri temsilciliğinden en üste çıkmam, 2001 krizinde dönemin en büyük AVM’si PERPA’da iş yeri sahibi olmam bunlardan birkaçıdır. Krizle birlikte işlerimizi tasfiye etmek zorunda kaldık. O süreçte, genciz ve ülkenin geleceği konusunda şüpheler birikmiş. Çünkü 1995 krizini de görmüşüz. Üniversiteye geçmeyi uygun buldum. Verdiğim en doğru kararlardan birisinin bu olduğuna inanırım. Çünkü içimde hep bir merak vardı. Önce On Dokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesinde öğretim görevlisi, ardından Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesinde okutman olarak çalışmaya başladım. Halen aynı görevde üniversite öğrencilerine bilgi ve deneyimlerimi aktarıyorum. Ve onlardan çok şey öğreniyorum. Kitaplarımda yazacağım konuları önce onların görüşlerine sunuyor ve tepkilerini ölçüyorum. Çok faydasını gördüm. Akademik yaşama paralelel olarak ANKÜSEM kanalıyla seminerler vermeye başladım. Önemli kurumları tanırken kendimi de geliştirme fırsatı edindim. 2007 itibariyle Kara Kuvvetleri Komutanlığı bünyesinde Eğitim Doktrin Komutanlığında (EDOK) subaylarımıza iletişim ve liderlik eğitimleri vermeye başladım. 2014’ e kadar sürdü. Aynı süreçte Milli Savunma Bakanlığı Teknoloji Merkezi (SATEM)’nde de seminerlerim devam etmektedir.
Enis Erol- Araya giriyorum ama askeri disiplinle hayatın aynı çizgide gitmediği gerçek değil mi?
Kamil Sönmez- Evet aynı gitmese de öğrenciliğimde üniversitede tepegözü tanıyorken kışlada projeksiyonu gördüm. Öğrenciliğimde ölçme-değerlendirme derslerimize Prof. Dr. Şerife Kabadayı hoca girerdi. Muazzam bir bilim insanıydı. Ben ölçme değerlendirmeyi ayrı bir dünya olarak görürdüm ta ki kışlaya gidip de ölçme-değerlendirme merkezi görene kadar. O zamana kadar bırakın okulları, özel sektörde hiçbir şirketin böyle bir birimi yoktu. Gene bir gün general-amiral semineri için askeri okula gittiğimde okul komutanı gelip “B planından prove edelim”, demişti. Ben o zamana kadar A’dan başka plan bilmezdim. Askeri disiplin ile sanayideki disiplin kuşkusuz birbirinden çok farklı. Sistem olmadan hiçbir başarı gelmiyor. Bunun yolu da disipline olmaktır. Disiplin deyince; vurmak, kırmak akla gelmesin. Kitapta “Silahlı Kuvvetler” ile ilgili mevzu edilen konu sayısı fazla değil. Demem o ki, liderlik ve yönetim alanında Türk silahlı Kuvvetlerinin önemli bir birikimi vardır. Bu birikimden rahatsız olanlar; darbelerle, Ergenekon ve Balyoz safsatalarıyla, 15 Temmuz’da ortaya çıkmadı mı?… Ben hayat hikayemde kaldığım yerden devam edeyim. Kamu ve özel sektörde önemli kuruluşlara: İnsan Kaynakları, Eğitim, İş Motivasyonu, Yönetim, Kurumsal ve Bireysel İletişim, İkna üzerine seminerlerim ve danışmanlıklarım olmuştur. Bu 4. Kitabım. İlki yayınlanmamış yüksek lisans teziydi, ikincisi On Dokuz Mayıs Üniversitesi tarafından basılan göstergebilimde söylem çözümlemesi alanını ihtiva eden kitabımdı, üçüncüsü ise; Türkiye Perakende Federasyonu tarafından bastırılan “Müşteri Memnuniyeti”ni içeren kitaptı. Sonuncusu da şimdi üzerinde konuştuğumuz kitap. Evliyim ve 6 yaşında bir kız babasıyım.
Enis Erol-Güzel ve renkli bir hikayeniz var hocam, peki neden “Türkiye’de” diye bir ön başlık koyma ihtiyacı duydunuz?
Kamil Sönmez- Kitabımda da bundan bahsediyorum kısmen. İngiltere’de yaşıyor olsaydım kuşkusuz “İngiltere”de diye bir sıfat koyardım. Her toplumun yönetim ve liderlik tutumları farklılıklar taşıyor. Ülkemizde bilim genel anlamda çevirilerle ilerlediği için bize özgü olanı yakalamak pek mümkün olamıyor. Okuduklarım ve gözlemlediklerim bana şunu gösterdi: Teori ve pratik bizim kitaplarımızda çok farklı işliyor. Akademisyenler sahadan haberdar değil; sahada çalışanlar da akademiden… Böyle olunca hiçbir şey oturmuyor. Aziz Sancar’ın daha dünkü görüşü oldukça önemli. Diyor ki: “Eğitim fakültesi mezunları önce 2 sene uzman bir öğretmenin gözetiminde öğretmenlik yapmalı.” Bizde, öğretmen mezun olur olmaz göreve başlar ve bir bakar ki kitaplarda anlatılanla sahadakiler taban tabana zıt. Bir nevi sıcaktan, soğuğa temas eden bardağın çatlaması gibi… Her alanda bu boşluğu görmek mümkün. Kitaptaki “Türkiye” sıfatının temeli bu anlayışa dayanıyor.
Enis Erol –Liderlik ve yönetimi niçin kaleme alma ihtiyacı hissettiniz?
Kamil Sönmez- Liderlik tüm canlılarda mevcut. İçgüdülerle, dürtülerle meydana geliyor. İnsanda ise, tabiatiyle çok daha teferruatlı ve grift. Liderlik için başka birtakım meziyetler gerekiyor. Bunu kitapta etraflıca ele aldık. Herkesten liderlik beklenmiyor ama yönetimin herkes tarafından iyi bilinmesi gerekir. Eğer bir kişi hem liderlik hem de üstün yöneticilik vasfı barındırıyorsa, tadından yenmez bir durum çıkar ortaya.
EnisErol – Öyleyse bu özellikleri olmayanlar okumasın mı?
Kamil Sönmez- Tam tersi, bu özelliklerin nasıl geliştirilebileceğini anlatıyorum. İşin diğer tarafı ise, bu toplumun duygusal refleksleri çok baskın. Konu gelmişken belirtelim, toplumdan kastımız; aynı dili, aynı inancı taşıyan, aynı kökten beslenmiş coğrafyamızın insanıdır. Etnik yaklaşımı reddederek değerlendirmek gerekli. Çünkü, psikolojide “öğrenilmiş” davranışlar” diye bir bölüm var. Toplum içerisinde bireyler bu davranışları taklit ediyor ve birbirine bakarak davranmaya başlıyor. Ülkemizin doğusuyla batısı arasında bu perspektifte pek bir farklılık yok. Temel reflekslerimiz aynı. Konuya dönersek, bu ülkede liderlik ve yönetimde duyguları hesaplamayan kişinin vay haline diyelim. Kitabımızda, motivasyon, hitabet vd. başlıklarda bu duygulardan bahsediyoruz. İlişki odaklı bir toplumda duyguları pas geçerseniz hedef kitleniz size odaklanamıyor. Duygular için iki çarpıcı örnek verelim: Muhsin Yazıcıoğlu’nun vefatından sonra Sivas Belediyesi’ni partisinin kazanması… Oysaki %1-2’lerin üzerine oy alamamıştı hayattayken. Ya da Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanlığına seçilmesi bu minvalde okunması gereken duygusal tepkilere misaldir. Duyguları anlatırken özellikle 2014 Nobel İktisat, 2017 Nobel Ekonomi ödüllerinin davranış bilimlerine gittiğini belirtelim. Batılılar duyguların nasıl kontrol edilebileceğine kafa yoruyor. Bu konuyu her yöneticinin iyi bilmesi gerekir.
Enis Erol- Şu “Kut” konusu bana çok ilginç geldi. Biraz açar mısınız?
Kamil Sönmez- O bahis, sosyoloji ile ilgili. Tarihe bakıldığında ve eserler incelendiğinde, Türklerde çok baskın bir figür, aynı şekilde Ortadoğu coğrafyasında da görülüyor. Lidere kutlu özellikler bahşedilmesi geleneksel bir tavır. Toplumların da bilinçaltı yok mu? Bunu Vamık Volkan etraflıca incelemiş Amerika’da. Örnek verelim: Ecevit döneminde 1999 depremi, ardından ekonomik kriz, halkta şu söylentiyi doğurmadı mı? “Uğursuz” adam. Üzülerek bunu müşahade etmedik mi? Ya da Erdoğan’ın 15 Temmuz gecesi özel uçağıyla İstanbul’a ulaşması konusunda, halk onun Allah tarafından korunduğunu dile getirmesi tesadüf müdür? Gene Erdoğan adına partilileri tarafından isnat edilen yücelik, azizlik mertebesindeki sıfatlar bu mantığın bir sonucu olarak pek tabii değerlendirilebilir. Sözün özü; vatandaş yönetimde bir kutsiyet, olağanüstülük aramaktadır.
Enis Erol – Bu doğru mudur peki?
Kamil Sönmez-Ben doğru ya da yanlışa değil durumu izaha çalışıyorum.
Enis Erol- Yönetimde matematik üzerine çok şey söylüyorsunuz.
Kamil Sönmez- Sadece matematik değil; şiirden de bahsediyorum. İkisi bir arada olmak zorunda.
EnisErol- Yani biz şiir ve matematik bilmek zorunda mıyız?
Kamil Sönmez- Mutlaka bilinmesi gerekiyor. İnsan yaşamı iki temel üzerine inşa edilir. Duygu ve mantık. Bu ikisinin bileşkesi de şiir ve matematikte gizli. Bu ülkede siyasetçinin yol haritasına bakınız. Necip Fazıl Ak Partinin, Nazım Hikmet CHP’nin önemli iki kılavuzudur. Bu ülkeyi şairler yönetiyor dersek yanılmış olmayız. Kitapta bununla ilgili geniş bir bölüm var.
EnisErol- Evet, özellikle Fatih Sultan Mehmet.
Kamil Sönmez-Başkaları da var. Burada söylemeyelim, merak uyansın.
Enis Erol-Yönetimin esasları nedir diye, sorsam özet olarak ne söyleyebilirsiniz?
Kamil Sönmez- Yönetim üç ana unsurdan oluşur: Adalet, sözüne güvenilirlik ve liyakat. Liyakat bilgiyi, adalet ve sözüne güvenilirlik de itimadı doğurur. Bilgisiz adam, adil davranamaz, insan halidir. Mutlaka bir şeyleri gizlemeye yönelir. Ülkemizde yöneticisinde çok sık karşılaştığımız sonuçtur bu. Liyakat sahibi olmadığı için görevde durabilmek adına etik dışı davranmak zorundadır. Liyakatsiz kişileri bir işin başına getirmek onları bir nevi harcamaktır. Büyük bir şirketin insan kaynakları müdürünü tanımıştım. İtikat yönünden kusursuz biriydi. Günde beş vakit namazını kılar, orucunu tutar ama görevdeki basiretsizliğini örtmek adına her türlü yanlışı yapardı. Liyakat her şeyin başıdır. İkinci olarak da yönetimin fonksiyonlarından birisi olan “delegasyon” yani yetkilendirme. O konuda biraz eksiğimiz var. Nedenlerini de kitapta anlatıyorum. Ama, başa dönersek her şey liyakata bağlı.
Enis Erol- Bizde liyakat sorunun büyük olmasını neye bağlıyorsunuz?
Kamil Sönmez- Bir kere şunu bilmek lazım. Neopotizm denilen kayırmacılık her yerde var. İnsan doğası gereği kendine yakın olanı korur. Bizim kültürümüzde ise, biraz daha baskın olmasını Erol Göka çok iyi izah eder. Toplulukçu kültürden beslenmemiz bu sonucu doğurmaktadır. Peki Batılılar nasıl aşabilmiş, diye soracak olursak, dramaturji biliminde vardır: “İyi kurulu oyun.” Yani, sistemi iyi kurmakla ve doğru kişiyi işin başına geçirmekle çözüm sağlanabilir.
Enis Erol-Siz yönetim bilimi uzmanı değilsiniz, buna rağmen niçin bu alana el attınız?
Kamil Sönmez- Yönetim iki unsurdan oluşur: Yönetsel yetkinlik ve iletişim. İletişim bunun en az %51’idir. Çünkü yönetim, insanı sevk etme, yönlendirme işidir. Uzun yıllardır %51’i üzerine düşünen birisiyim. Bu alanda epey mesai harcadım. %49 ise, daha önceki iş yaşamımdaki deneyimlerimi içermektedir. Celal Şengör ülkemizin yüz akı bir bilim insanıdır. Jeoloji dünyasında müstesna bir yeri var ama gel gör ki İlber Hoca’nın dahi takdirine mazhar olabilmiştir tarihçilik konusunda. Erol Göka da bir psikiyatrist olmasına rağmen bizim sosyolojimizi çok iyi ele alabilmektedir. Cemil Meriç, Fransızca okutmanıdır. Oysaki, sosyoloji ve felsefe ondan sorulmaz mıydı? Çağımızda disiplinler arası yaklaşımlar daha farklı fikirler ortaya koymaktadır. Bir de yaşanmışlıklar var. Bunlar altın değerinde.
Enis Erol – Yaşayan bilir diyorsunuz.
Kamil Sönmez- O çok iddialı bir söylem olur. Yaşanmışlıklardan ders almak, onları dönüştürmek, gözlemlemek ve üzerinde sağlam teoriler oluşturmak bir anlam taşıyabilir.
Enis Erol-Kitapta okumanın önemi çok sık vurgulanmış, liderlik için şart mı?
Kamil Sönmez- Bu yorumu okuyuculara bırakalım. Ama bariz bir örnek olması açısından, Atatürk diyelim. Büyük Taarruza 3 gün kalmış ve “Çalıkuşu” romanını okuyor. Gerisini merak edenler kitaba bakabilir. Çünkü orada eğitimle yönetim arasındaki doğrusal ilişkiyi, okumayı, Doğu-Batı sentezini dile getiriyoruz.
Enis Erol- Aklıma gelmişken, kitapta yer alan ikna bölümü çok ilgimi çekti diyebilirim. Hitabet ve ikna niçin önemli?
Kamil Sönmez- Suriye’yi merkeze alan bir yay çizin. İçinde Antalya, Antakya, Mardin, Urfa, İran’ın Güneybatısı, Irak, Arabistan, Sina Yarımadası… Hepsinden biraz alın daire içerisine semavi dinlerin merkezini bulursunuz. Zebur, Tevrat, İncil, Kur’an… Mitolojiler, Sümerler’in dini… Bir bakarsınız ki, iknanın ve telkinin merkezidir bu coğrafya. O nedenle, iknayı bilmeyen dükkan açmasın diye bir slogan bulalım.
Enis Erol– Size, en beğendiğiniz liderler kimlerdir, diye sorsak?
Kamil Sönmez- Bu soru en zoru oldu. Ben beğenmediğimi söylersem daha iyi bir değerlendirme yapmış olabilirim: Alan bilgisi olmayan, iletişim ve hitabeti beceremeyen, insanı motive eden unsurun paradan ibaret olduğunu zanneden, sözünde durmayan, kararsız, olumsuz, kendi çıkarını gözeten, korkak, stresle baş edemeyen, ıraksak düşünemeyen ve matematik-şiir bilmeyen diye sıralayabilirim. Şiir derken sanat, yani mecazın, metaforun, imgenin ve ruhun kutsiyeti…
Enis Erol- Başarınızda sizi etkileyen kişiler oldu mu? Burada sizin birçok başarınızı ben biliyorum ama söyleşi hali onlardan bahsedemedik.
Kamil Sönmez- Eksik olma!
Enis Erol- Oldu mu rol modelleriniz?
Kamil Sönmez-Olmaz mı!
Enis Erol- Kimler mesela?
Kamil Sönmez- Öncelikle benim başarım varsa, bunda en büyük pay öğrencilerimindir. Onlardan çok şey öğreniyorum. Hocalar ve rol model olarak; Haldun Taner, Türk tiyatrosunun ve mizahının bence en naif ismidir. Cem Yılmaz’ı bir dahi olarak düşünüyorum ama Haldun Taner ondan bir tık daha üstedir. Onun eserleri ve mizah gücü benim yol haritam olmuştur. Diğer taraftan, öğrencilik yıllarımda Gırgır, Limon, Leman dergileri biriktirirdim. Bunlar benim yaşamdaki gözlemlerimin kilit taşını olmuştur. Felsefe alanında, onu edebiyatla sarmalayan Turan Oflazoğlu’nu, pür felsefede Ahmet Arslan’ı, bilim sistematiğinde Şengör’ü ve ciddi anlamda bilgisini ve zekasını kıskandığım İlber Hocayı anmak isterim.
Enis Erol- Liderlikte peki?
Kamil Sönmez- Pek tabii ki Atatürk ve Fatih. Yönetimde ise, Hüsnü Özyeğin, Cem Kozlu, Üzeyir Garih mutlak surette dile gelmelidir.
Enis Erol- Edebiyatta peki?
Kamil Sönmez-Türk edebiyatı bir yana Sait Faik bir yanadır. Her geçen gün onun büyüklüğü keşfediliyor. Edebiyatta çok değerli yazarlarımız var. Bilge Karasu, Leyla Erbil, son zamanlarda İhsan Oktay Anar… Şiirimiz ayrı bir derya, iyi şairlerimiz var. Şimdi burada tek tek saymaya kalksak Divan Edebiyatından başlamamız gerekir. Bence hiç girmeyelim.
Enis Erol- Orhan Pamuk peki? Nobel aldı.
Kamil Sönmez- O konuda; Tahsin Yücel, İlber Hoca ve Metin Akpınar, gereken yanıtları ziyadesiyle verdi. Tekrara düşmeyelim; ama, Elif Şafakla Orhan Pamuk mesela mukayese bile götürmez. Sezarın hakkı Sezara…
Enis Erol- Kitabın ilk baskısı TDO Yayınlarındandı. Şimdi ikinci baskısı Anı Yayınlarından çıkıyor. Kitaba nasıl ulaşabiliriz?
Kamil Sönmez-Kitapyurdu, ideefix, D&R, pegem.net ve Anı kitabevinde satışta. İnternet işi kolay kılıyor. Burada bir notu hatırlatmakta fayda var. Yönetim, İnsan Kaynakları, İletişim, Siyaset, İş Dünyası bu kitabın muhataplarıdır. Okumaları bizleri mutlu eder.
Enis Erol – Peki, yeni kitaplar olacak mı?
Kamil Sönmez- Sormasaydın ben söyleyecektim. Evet! Şimdi, iletişimle ilgili çok kapsamlı bir kitap hazırlığındayım. Ardından sürprizler gelecek… Nefesimiz yettiği sürece!
Enis Erol- Hocam çok teşekkür ederim. Güzel bir sohbetti. Sizin yönteminizle son bir soru sorayım. Üç temenniniz olsa?
Kamil Sönmez-Şiir (duygu); matematik (mantık); iletişim(birbirimizi anlamak) derim. Ben teşekkür ederim Enis Bey.
Yorum Yap