Dergi Makalelerim
Bu Bölümde Kurumsal Eğitim Dergisi'nde Yer Alan Makalelerimi Bulacaksınız.
PERAKENDEDE KURUMSALLAŞMAYA BAĞLI MÜŞTERİ MEMNUNİYETİ VE
KÂRLILIK İLİŞKİSİ
Türkiye Perakende Federasyonu tarafından Nisan 2016’da
basılan “Gıda Perakendecisinin Ateşle İmtihanı Müşteri Memnuniyeti” adlı
kitabımızda müşteri memnuniyetinin esaslarına tüm yönleriyle değinmiştik. Bu
yazımızda -kitaptan bağımsız olarak- “Kurumsallaşma” ile “Müşteri Memnuniyeti
kavramları arasındaki ilişkiye değinerek bu ilişkinin kârlılığa sağladığı
faydaları ele alacağız. Müşteri memnuniyeti perakendecinin biricik nesnesi konumundadır.
Basit bir ifadeyle, müşteri olmadan (arz) oluşturulacak talebin hiçbir anlamı
bulunmaz. Günümüzde “ne” sattığınız değil; “kime” sattığınız değer
taşımaktadır. Eskiden satıcı “öznesi” (Kim satıyor?) pazarın tek hâkimiyken
şimdilerde, alıcı “öznesi”ne (Kim alıyor?) yerini bırakmıştır. Müşteri
memnuniyetini ilke edinen perakendecinin kârlılığını -rakiplerine oranla-
arttıracağı tartışma götürmemektedir. Müşteri memnuniyeti öncelikle çalışanın
memnuniyetine bağlıdır. Suratı ekşi satan bir reyon görevlisinden ikinci kez
kim ürün alır sizce? Demek ki burada önceliğimiz çalışanın memnuniyeti
üzerinedir. Peki, çalışan nasıl memnun edilir? Ücretle mi, sosyal haklarla mı,
kariyer planlamasıyla mı, kurum aidiyetiyle mi, performans yönetimiyle mi, iyi
bir oryantasyon süreciyle mi, ödüllendirmeyle mi, planlı bir eğitimle mi? Çok
kısa bir yanıt vermek gerekirse hepsiyle! Buradaki konu başlıklarının her biri
ayrı bir makale konusu olması nedeniyle diğer sayılarda (zaman yettikçe) yer
vermeye çalışacağız. Biz bu sayıda insan kaynaklarının fonksiyonlarına değil
(yukarıda yer alan maddeler); stratejik yönetimin bir parçası olan
kurumsallaşma ve onun sonucunda ortaya çıkan müşteri memnuniyeti ve kârlılık
ilişkisine değineceğiz. Bir kurumun, müşteri memnuniyetini merkeze almadıkça
birçok açıdan “eski satıcı öznesi”ni kabul ettiğini varsayarız.
Kurumsallaşmanın tahsis edilmesinde, modern yönetim (y,z kuşaklarını anlama)
anlayışının işlevsel kılınması, çalışana saygı duyulması, şeffaf yönetim
ilkelerine uyulması, çalışanın yaptığı işte sorumluluk elde etmesi gibi önemli
detaylar yer alır. Albenisi olan kurumlarda çalışanların, müşterileriyle daha
fazla ilgilendikleri, işlerine sahip çıktıkları herkes tarafından
bilinmektedir. Kurumsallaşmanın tahsis edilmesi pozitif yönetim anlayışına
bağlı olmakla birlikte yönetim seviyesinde karar alıcıların ve o kararı
uygulayıcıların (market müdür ve yardımcıları) eşgüdümlü hareket etmelerine
bağlıdır. Peki, kurumsallaşmanın müşteri memnuniyetine etkisi nedir, onu
açıklamaya çalışalım. Kurumsal şirketlerde, müşterinin bir muhatabı vardır. Bu
muhatap, müşteri memnuniyeti konusunda eğitimli-deneyimli personeldir.
Müşteriyle nasıl konuşacağını, ona nasıl davranacağını iyi bilmektedir.
Sözlü-yazılı iletişimi düzgün olup, kurum temsilinde başarılıdır. Müşteriye
saygı ancak müşterinin saygı duyacağı kişilerce oluşabilir. Kurumsal
şirketlerde evrak yönetimi, dosyalama, kayıt ve hepsinden öte sosyal hafıza
bulunmaktadır. Müşteri memnuniyetinin oluşumunda da bu veriler birincil önem
taşır. Nedenine gelince, hangi mağazadan hangi şikâyetlerin geldiği, hangi
çalışanın ne tür şikâyetleri doğurduğu, müşterinin ısrarla rahatsız olduğu
konuların neler olduğu, nasıl çözüldüğü gibi birden çok argüman ortaya
koyabiliriz. Bunların ortaya çıkarılması ancak ve ancak kurumsallaşmaya
bağlıdır. Kurumsallık, bir alt-yapıyı içerir. Nasıl ki bir konuda fikri
olmayanı o konuda alt-yapısı eksik olarak değerlendiriyorsak, şirketler için de
geçerli bir değerlendirmedir bu… Müşteri memnuniyeti bir anda ortaya çıkmaz. Bunun
için bir birikim gerekir. Kurumsallaşmanın bir başka göstergesi de “toplam
kalite” anlayışını işlevsel kılmaktır. Toplam kalite, o kurumun tüm girdi ve
çıktılarında yer alır. Yani toplam kaliteyi oluşturmak gene yönetimin pozitif
tutumuyla doğru orantılıdır. Kalite, perakendede dört boyutta yer alır: Yönetim
kalitesi, çalışan kalitesi, hizmet kalitesi ve ürün kalitesidir.
Kurumsallaşmanın var edilmesinde diğer bir unsur da “standartizasyon”dur. Bu
standart, kalifiye yöneticilerden başlar en alt basamağa kadar iner.
Standartlar sadece kişilerde değil; iş tanımlarında, iş akışı diyagramlarında,
müşteri şikâyetlerini karşılamada CRM yazılımları vb. karşımıza çıkar.
Endüstrileşmiş ülkelerin bizlerden farklılığı,daha zeki olmalarında değil,
algoritmik şemalar yoluyla oluşturdukları düzenden, stadarttan gelmektedir.
Yunanca ethos (ahlâk) sözcüğünden türetilmiş “etik” kavramı kurumsallaşmanın
önemli araçlarından bir tanesidir. İlkeyi akla getirir; müşteriye ilkeli
davranma, çalışana ilkeli davranma, üretimde ilkeler oluşturma, değer katma vb.
unsurları içermektedir. Etik ilkelerin olmadığı bir kurumda müşterinin memnun
edilebileceği ham hayalden öteye geçemez. Etik ilkeler, ancak sağlam bir
kurumun ikliminde yeşerebilir. Kurumsallaşmanın ilişkide olduğu kavramlardan
birisi de “kurum kültürü”dür. Bu
kültür, geçmişle gelecek arasında bir
köprü niteliği taşır.Kurumun;değerleri, inançları, çalışana yaklaşım biçimleri,
yönetim anlayışları, ritüeli kurum kültürünün bir sonucudur. Örnek verecek
olursak, yöneticinin çalışana argo ifadeler kullanması, onları tahkir ve tezyif
etmesi ve buna üst yönetimin sessiz kalması, kurum kültürünün olumsuz bir
parçasıdır. Dolayısıyla böyle bir kurumda çalışanın aidiyetinin oluşması ve o
çalışanın müşteriye nazik davranması beklenemez. Diğer taraftan kurum-içi
mobbing’in hoş karşılanması, mobbing’e göz yumulması kurum kültürünün
yeşermesinde en büyük engellerden biridir. Kurumsallaşmayı sağlayan
dinamiklerden bir diğeri de “transformasyon” (dönüşüm) sürecidir. Değişmeyen
gelişemez! Gerek teknolojisiyle gerek bilgi dağarcığıyla gerekse de çalışanıyla
değişime ayak uyduramayan kurumlarda kurumsallık kavramından bahsedilemez.
Dönüşümün zamanında olması ve sürdürülebilir bir değişimi içermesi, müşteri
memnuniyetinin ilkelerinden biridir. Demek ki müşteri memnuniyetinin tahsis
edilmesinde “kurumsallaşma” açısından altı unsur göze çarpıyor:
Pozitif yönetim,
Toplam kalite,
Standartizasyon,
Etik,
Kurum kültürü,
Şimdi bu kavramların müşteri memnuniyetiyle ilişkisine göz
atabiliriz: Pozitif yönetim, felsefik bir alt-yapıya dayanır. Uzmanlaşma,
bilimsel metotlardan faydalanma, yönetim biliminin ilkelerini doğru ve
zamanında uygulama, ileriyi görme, verimliliği esas alma, kârlılığı arttırma
gibi önemli fonksiyonlar pozitif yönetimin sonuçlarıdır. Müşteri memnuniyetini
oluşturmanın temelinde çalışan memnuniyeti olduğunu gören, şeffaf yönetim
metotlarını uygulayan, yöneticilerin sürekli gelişimine imkân tanıyan, kariyer
yönetimini ve yetenek havuzunu doğru oluşturan, müşteri memnuniyeti adına
araştırmalar yapan, müşterisini dinleyen, müşterisiyle ilgili veri bankası
“CRM” oluşturan bir yönetim, bu sağlıklı iklimin meyvelerini er ya da geç
tadacaktır. Toplam kalite bilinciyle hareket eden kurumlarda hata minimum
seviyeye inmektedir. Hataların azalması demek, müşteri memnuniyetsizliğinin en
aza indirilmesi demektir. Diğer taraftan perakendede yapılan her hata kârlılığa
vurulan bir darbedir. Kaliteli hizmet, kaliteye inanmakla ve bunu tesis etmekle
olasıdır. Standartizasyon kalite kavramına benzerlik gösterse de
birbirilerinden farklı unsurlar ihtiva ederler. Standartizasyon bir nevi
kalibre etmek anlamına gelir. Yani düzen, sistem, ölçüm, aynı sonuçları alma,
eşdeğer tepki verme gibi süreçlerde karşımıza çıkar. En basit örneği pizza
satıcılarından verebiliriz. Taahhütleri 20 dakikadır ve bu süre içinde pizzanız
evinize gelir. Bu bir standarttır. Marketin pasta reyonundan aldığınız simit
her zaman aynı standartta olmalıdır. Ya da market servisi aynı saatte ve aynı
güzergâhta hareket etmelidir. Müşteriyle yaşanan bir problemde x mağazasındaki
personelle y mağazasındaki personel aynı şekilde aynı dili konuşmalıdır.
Standartlar müşteri memnuniyetinde olmazsa olmazlardandır. Etik değerleri ön
plana çıkartan kurumlarda hem çalışan hem de müşteri memnundur.Çünkü, etik
ilkeler hem yasal hem de ahlâki süreçleri kapsar. Müşteri, etik ilkelere bağlı
olan ve kendisinin haklarını koruyan kurum ve kuruluşlara karşı olumlu yaklaşım
sergiler. Bu süreçte, kurumsallaşmanın önemli bir bileşeni olan etik, çalışanın
ve müşterinin lehine olması nedeniyle perakendeciye rekabette ve pazar payında
önemli avantajlar sağlamaktadır. Kurum kültürü, kurumun kimliğini yansıtır.
Çalışanın giyiminden, iletişimine; kurumun imajından, marka değerine tüm
unsurları içinde barındırır. Kişilerden bağımsız olarak sistemin öncüllendiği
kurumlarda yapılan hatalar azalacaktır. Çünkü kişiye bağlı olan bir mekanizma,
kişi gittiğinde çökecektir. Bu da gelişimin ve büyümenin önündeki engellerden
biridir. Bunun bilincinde olan birtakım yöneticiler, gerek delegasyonda gerekse
de sorumluluk ve yetki paylaşımında ketum davranarak kurumu kendilerine mecbur
ederler. Daha sonra da, “Bensiz yapamazsınız, çünkü ben gidersem yerime bu işi
yapacak kimse yok.” diye, elinizi kolunuzu bağlarlar. Kurum kültürü, kurumun müşteriye
davranışına da birebir yansımaktadır. Transformasyon süreci, yeniliklere açık
olmak, teknolojinin imkânlarından yararlanmak, müşterinin ihtiyaçlarına yanıt
verecek hızda ve yeterlilikte marketçilikinşâaedebilmek değişimin bir
sonucudur. Yerel zincirlerde dönüşümün önündeki gizli engellerden birisi de
“Aile Şirketleri”nin profesyonel yöneticiler yerine,geleneksel yapıdan
faydalanarak tecrübi (ampirik) yönetimin önemine inanmalarıdır. Yönetim bir
yetkinlik alanıdır. Kişinin çok zeki olması ve/veya ticari öngörüye sahip
olması iyi yönetici olacağı anlamına gelmez. Şöyle izah edelim. Tıp fakültesini
kazanması için öğrencinin belli bir yüzdeye girmesi gerekir. Bu yeterli
değildir. 6 yıldır okur ve pratisyen olur. Tekrar sınava girer ve üzerine 5 yıl
daha okur ve sınava girer, uzman olur. Yani 3 sınav ve üzerine 11 yıl! Sadece
zekâyeterli olmuş olsaydı bu öğrencilerimizin okumasına gerek kalmazdı. Diğer
taraftan bir kişinin eğitimli olması onun o alanda yetkin olacağı anlamına da
gelmez. Yetkinlik, eğitimli olduğu kadar yetenekli olmayı da içerir. Ticari
zekâya sahip ve ülkemize katma değer oluşturan yerel perakendecilerimizin
yönetimde profesyonellerle çalışması çağımız matematiği ve değişimin doğası
için gereklilik arz etmektedir. Şirketler kendi başlarına batmazlar. Şirketleri
batıran kifâyetsiz kimi zamanlarda da muhteris yöneticilerdir. Dönüşüm
konusunda son sözümüz: “Unutmayalım ki, müşteri bizden daha hızlı hareket
etmektedir.” SONUÇ: Kurumsallaşmanın bileşenlerinden olan pozitif yönetim,
pozitif çalışanı; toplam kalite, en az hatayı; standartizasyon, sağlıklı süreç
yönetimini; etik, değerlere bağlı pozitif algıyı; kurum kültürü, kurumun marka
değerini; transformasyon ise, çağın hızına adapte olmayı sağlayarak müşteri
memnuniyetinde kurumsallaşmanın ne kadar önemli olduğunu ortaya koyar. Demek
ki, sadece şikâyet yönetimi müşteri memnuniyeti için bir çözüm niteliği
taşımaz. Müşterinin memnun olmasında önce kurumsallaşma gerekmektedir. Kârlılık
açısından bakıldığında ise; pozitif çalışan, müşteriyi memnun edecek ve
kârlılığa zemin hazırlayacaktır. En az hata ise, kârlılığın diğer bir
göstergesidir. Sağlıklı süreç yönetimi hem zamandan hem de maliyetten tasarruf
etme anlamına gelir ki bu da kârlılığın ve verimliliğin sonucudur. Değer sunan
perakendeci müşterinin nezdinde daha cazip olacak ve müşteri sadakatini
arttırarak kârlılığa zemin hazırlayacaktır. Marka değeri ise, kârlılığın en
güzel göstergelerinden bir tanesidir. Çağın hızını yakalayan dijitalleşen,
yönetim ve teknik alanda kendini yenileyen kurumun kâr etmesi kaçınılmazdır.
Sonuç olarak kurumsallaşma; hem müşteri memnuniyeti için hem de kârlılık için
başat nitelik taşımaktadır.
EĞİTİMDE ORTAM YÖNETİMİ
Üzerinde en az düşünülen ve hatta en az bilgilendirilme
içeren bir kavram “eğitim ortamı”.
Eğitimin belirlenen hedeflere ulaştırılmasında eğitim ortamının önemli
bir yeri vardır. Başarılı bir eğitim; program, plan, yöntem, eğitici, öğrenen
ve ortam’dan oluşur. Bunlar bir arada ve etkili kullanıldığında eğitim
hedeflerine ulaşılmaktadır. Ortam denilince; sınıf-içi, sınıf-dışı mekanlar
akla gelmelidir. Peki öyleyse bu mekanlar nasıl oluşturulmalı ve nelere dikkat
edilmelidir? Yazımızda bu problemi çözmeye çalışacağız.
Sınıf-içi ortamın dizaynında; öğrenenin katılımını en düzeye
çıkartacak oturma sistemleri tercih edilmelidir. Özellikle eğiticinin öğrenenle
bir araya gelmesini, interaktif süreçleri işletmesini sağlayacak her öğrenenin
diğer öğrenene ulaşımı mümkün kılacak oturma düzeni şarttır. Klasik düzenlerde
sinema salonu gibi planlama yapılmakta ve öğrenen sadece dinleyici konumuyla
sınırlandırılmaktadır. Büyük organizasyonlarda bu tarz oturma düzeni tercih
edilebilir. Özellikle genel toplantılarda uygundur. Ama bu tip salonlar eğitim
için tercih edilmemektedir. Bu gerekçeyle ayrıca bir ve/veya birden çok eğitim
salonuna ihtiyaç duyulması elzemdir.
Sandalye ve kolçakların öğreneni rahatsız etmeyecek ve
ergonomik olarak tasarlanması önemlidir. Birçok öğrenen rahatsız oturaklar
dolayısıyla eğitime katılımda sorunlar yaşayabilmektedir. Oturakların düzeninde
de herkesin eğiticiyi görebilmesine imkan tanınmalıdır. Böylelikle her öğrenen
eğitimciyle göz göze gelebilmelidir.
Ortamda diğer önemli bir unsur da ses yalıtımıdır. Eğitim
ortamının ses geçirmez nitelikte olmasına dikkat edilmelidir. Dışarıdan gelecek
sesler eğitimin kalitesini düşürecektir. Özellikle kongre otellerinde bu
sıkıntı çok göze çarpmaktadır. Yetkililerin,eğitim öncesinde salonun ses
yalıtımını sınamış olması önem taşır. Diğer taraftan akustiğin iyi olması da
eğitimdeki iletişimi arttıracaktır. Mikrofonlu sunumların daha metalik olması
eğitmenle öğrenen arasındaki doğal iletişimi engellemektedir. Bu gerekçeyle
mümkün oldukça akustiği olan ve mikrofonsuz ortamlar tercih edilmelidir. Eğitim
ortamında ideal sayının 15-20 öğrenen olduğu dikkatte alındığında fazladan her
katılımcı eğitimin hedeflerine ulaşılmasında bir engel niteliği taşıyacaktır.
Büyük katılımlı seminerler bu nedenle deneyimli eğitmenler tarafından uygun
bulunmaz. Eğitim boyunca sesli sunum ve görsellerin kullanılması durumunda ise,
amfilerin yeterince ses kalitesini muhafaza ederek işitilebilirlik açısından
yeterli olmasına itina gösterilmelidir.
Sınıf-içi mekanların aydınlatma açısından yeterli olması
gereklidir. Hem yanlardan hem de üstten gelecek şeklde ışıklandırma yapılmalıdır.
Çok sık yapılan hatalardan birisi de sunum esnasında projeksiyon cihazının
açıkken tüm aydınlatmanın kapatılmasıdır. Eğitim ortamı sinema veya tiyatro
salonu değildir. Mutlaka yanlarda aplikler yoluyla ışıklama muhafaza
edilmelidir. Projeksiyonun üstünde bulunan ışıklar kapatılabilir ama bu tüm
ortamın karartılacağı anlamına gelmez. Tüm salonun ışığının kapatılması son
derece amatörce bir davranıştır. Ne yazık ki bunu büyük kongre otellerinde dahi
görebilmekteyiz. Eğitim ortamında eğitimcinin yüzünde gölgeler olmamalı ve
öğrenen, eğitimciyi net olarak görebilmelidir. Ayrıca, camı olan ortamlarda
perdelerin tamamen kapatılması da öğreneni demotive etmektedir. Gün ışığının
içeriye girmesi en az iç aydınlatma kadar önemlidir.
Sınıf-içi ortamda halı kullanılacaksa kaliteli olan tercih
edilebilmeli, boya vermeyen, toz kaldırmayan, hijyenik olan halılar
seçilmelidir. Halının yer ısıtması sağladığı, ses yalıtımına imkan tanıdığı,
sandalye, masa gibi unsurların ses çıkarmasını engellediği bilinen bir vakıadır.
Ortamda renk seçimi de önemlidir. Beyaz, pembe, açık yeşil,
açık mavi, şampanya rengi eğitimde çok sık tercih edilmekte ve ortamdaki huzuru
ve iletişimi arttırmaktadır. Siyah, kırmızı, turuncu, gri, kahverengi, sarı
renklerin kullanılması gerginliğe, ortamdan uzaklaşmaya, rehavete, kararsızlığa
neden olabilmektedir.
Eğitim ortamlarında sık yapılan hatalardan birisi de tavan
yüksekliğinin ferahlığı sağlayacak boyutta olmamasıdır. Tavan yüksekliği hem
havalandırma hem de tahta ve projeksiyon için önem taşır. Yüksekliği yeterli
olmayan salonda projeksiyon, dar bir alana temas edecek ve arkada kalan birçok
öğrenen sunuları okuyamayacaktır. Basık ortamlar sıkıcı olduğu kadar gerginliğe
neden olur.
Koku özellikle hafıza araştırmalarında ilk sırada yer
almakta ve insanoğlunun öğrenmesi ve hatırlamasında önemli yer almaktadır çünkü
koku hafızamız yüksektir. Kötü kokunun ortadan kaldırılması öncelikle hijyenle
ilgili bir meseledir. Ortamın temiz olması ve havalandırılması, yeterince
oksijen solunması gerekmektedir.
İklimlendirme ise, gerek soğutma gerekse de ısıtmada
karşımıza çıkar. Deneyimlerim, klima yerine kalorifer sistemlerin kullanılması
öğreneni rahat ettirmektedir. Sıcak hava üflenen eğitim ortamları son derece
konforsuzdur. Diğer taraftan çok sıcak veya soğuk ortamlarda da eğitimin
gerçekleşmeyeceği bilinmeli ve her molada ortam havalandırılmalı gerekli
sıcaklık sağlanmalıdır. Isı değeri 21-24 derecenin dışına çıkmamalıdır. Ortam
soğutmasında da eğitici veya öğrenene üflenen soğuk hava rahatsızlıklara neden
olmaktadır. Üflemenin standartlara uygun olması ve klima uzmanları tarafından
üfleme alanları iyi belirlenmelidir. Üfleme, yukarıya doğru olmalı vücuda
gelmemesi teknik olarak sağlanmalıdır.
Tüm bu teknik yeterlilikler sağlanamadığı takdirde -geçici
olmak şartıyla- kuruma yakın eğitim salonları, oteller kiralanabilir. Çünkü
eğitimin hedeflere ulaşmasında eğitici veya içerik kadar eğitim ortamı önem
taşımaktadır. Harabeyi andıran eğitim ortamları, eğitime verilen değeri ortaya
koyduğu gibi eğitimin bir ceza gibi algılanmasına neden olacaktır.
Sınıf-dışı ortamlarda yapılacak eğitimlerin öğrenen için son
derece çekici olduğu bilinmelidir. Bu gerekçeyle, iş başı eğitimi, gözlem,
araştırma vb. yöntemler eğitimin kalıcı olmasında fayda sağlamaktadır. Bir
bankacının eğitiminde örnek bir banka ortamı oluşturulması, bir perakendeci
için market ortamı oluşturulması kalıcı öğrenmeye zemin hazırlar. İşbaşı
eğitimlerinde ise, ortamdaki sesin, ısının ve hepsinden önemlisi iş sağlığı ve
güvenliği açısından risklerin dikkate alınması sınıf-dışı eğitimlerinde önem
taşımaktadır.
Günümüzde akıllı sınıfların kullanılması, akıllı tahtalar
vb. teknik sınıf ve ortamlara ayak uydurmak bir maliyet olarak görülse de eğitime
yapılan harcamanın bir karlılık/verimlilik olduğu unutulmamalıdır. Ayrıca,
öğrenenin kurum-içinde aldığı eğitimin kurumdan uzakta bir tatil beldesinde,
farklı bir destinasyonda gerçekleştirilmesi, öğrenenin hem kuruma aidiyetini
arttırmakta hem eğitime olumlu tutum sergilemelerine yol açmakta, motivasyonu
arttırmakta hem de kurum içerisinde eğitim yapılırken gelen bir telefon,
atılması gereken bir imza vb. nedenlerle eğitim konsantrasyonunun bozulmasına
engel olmaktadır.
Eğitim ortamı kadar, çay-kahve arası, snack ikramlar,
molalarda çalan enstrumantel müzik, düzenli dinlenme araları de ortamın tuzu
biberi olup öğrenenin, öğrenme ortamından maksimum faydayı sağlaması İK
uzmanlarının sorumluluğundadır.
EĞİTİMDE İLKELER
Eğitim, bir ödüllendirme değildir. Eğitim, bir
gerekliliktir.
Eğitim, bir cezalandırma aracı olamaz. Eğitim, düzeltici bir
faaliyet olup, eksiklikleri gidermek, olası hataları öngörmek ve ona uygun
öğrenme/öğretme faaliyeti düzenleme işidir.
Eğitim, bir günde başlayıp biten bir faaliyet değil; yaşam
boyu süren bir gelişim faaliyeti olarak süreklidir. Her çalışanın eğitim alma
hakkı vardır.
Eğitimsiz ortamlarda; iş kazaları, kalite sorunları,
standardizasyon problemleri, iş iletişiminde sorunlar, verimsizlik ve buna
bağlı maddi/manevi kayıplar en üst sıradadır.
Eğitim ortamının eğitim vermeye müsait olması en önemli
ilkelerden biridir. Uygun ışık, ses yalıtımı, akustik, havalandırma,
ısıtma-soğutma, sınıf düzeni, öğretim teknolojileri vb. açılardan kusursuz bir
eğitim ortamı şarttır.
Eğitim görecek çalışanın; uykusuz, yorgun, iş ortamından
getirilerek eğitime tutulması motivasyon kaybı yaratacağı gibi eğitim konusuna
olumlu tutum sergilemesine engel olacaktır. Eğitim görecek çalışan dingin
olmalıdır.
İç eğitimler kadar dış eğitimler de öğrenme sürecini
hızlandırmaktadır. Çalışan, dışarıdan gelen eğitimcinin dediklerine daha çok
itibar etmektedir. Bu nedenle, dış eğitimlerin yararları unutulmamalıdır. Diğer
taraftan, dış eğitimler yoluyla yeni yaklaşımların kazanılacağı da
bilinmelidir.
Eğitim sonucunda ölçme-değerlendirme yoluyla hak edenin hak
ettiği notu alması sağlanmalıdır. Çalışan arasında çeşitli sebeplerle ayrım
yapan kurumlarda eğitime güven neredeyse sıfırdır.
Eğitim faaliyetleri şeffaf olmalı ve hangi amaca hizmet
ettiği bilinmelidir. Hiçbir eğitim faaliyeti, çalışanın meslek etiğine, insan
haklarına, evrensel hukuk ilkelerine ters düşmemelidir.
Eğitim faaliyeti sadece mavi ya da beyaz yakalılar için
değil; altın yakalılar için de bir gerekliliktir.
Eğitim bir planlama faaliyetidir. Plansız hiçbir eğitim
hedefe ulaşmaz.
Eğitim-öğretim profesyonel eğitici vasıtasıyla gerçekleşir.
Nasıl ki bir kardiyolog göz muayenesi yapamıyorsa, eğitimcinin de o alana özgü
yetkinliği, donanımı ve eğitimi şarttır.
Eğitim faaliyeti akılcı metodoloji yoluyla sürdürülür.
Arınmanın (katharsis), duygusal boşalımın yoğun olduğu birkaç saatlik
etkinlikler (sabun köpüğü), eğitim değildir. Motivasyon ağırlıklı bu
etkinliklerle ( bazen gereklidir de ) akılcı sistematiği öncülleyen eğitim
faaliyeti karıştırılmamalıdır.
Ölçme-değerlendirmenin olmadığı hiçbir eğitim faaliyeti
amaca ulaşmaz. Bunun yanında ölçme-değerlendirme tek başına kutsal bir araç
değildir. İnsan faktörünü bir kenara atarak yapılacak sayısal kümülatif
değerlendirmeler tek başına eksik kalacaktır.
İşgören seçiminde kullanılan yabancı kaynaklı testlerin
geçerlik ve güvenirlik açısından titizlikle ele alınması gereklidir.
Eğitim adı altında değerlendirme merkezi uygulamalarının
“katılımcının izni olmaksızın” gizli veriler elde etmesi etik değildir. Ve
mutlaka bu uygulamalardan vazgeçilmelidir.
Günümüzde popüler “Yaratıcı Drama” yönteminin bir eğitim
aracı olarak kullanılagelmesi, uzun soluklu bir yöntem olması nedeniyle ( En az
4-5 ay ) yanlış uygulanmakta ve hedefe ulaşmamaktadır.
Gene popüler eğitim konularından “Beden dili” hal-i hazırda
bilimsel altyapısı tamamlamadığı için dikkatle ele alınmalıdır.
Her kültürün ve/veya her kurumun eğitim ihtiyacı farklıdır.
Bu nedenle paket eğitim programları, devşirme içerikler kabul edilemez.
Eğitim ve karlılık ilişkisi hem dolaylı hem de direktir.
Önce alınan bir eğitim sonucu işgören hata yapmayacak belki de binlerce liralık
külfetten ve/veya tazminattan, manevi zarardan sizi kurtaracaktır.
Yorum Yap